Evet nerde kalmıştık?
Bu sene bahar geç geldi, hayli gecikti. Olsun varsın yeter ki gönüller hep bahar kıvamında olsun.
Sizlere dişil zaman kavramından bahsetmiştim, dişinin doğal döngülerle olan bağından. Sonbahar ile başlamıştık hatırlarsanız. Eril zaman lineer olandı, çizgisel ilerleyen. Dün-bugün-yarın; geçmiş-şimdi-gelecek misali. Dişil zaman ise daire şeklinde var olandı; dönüp duran, başı-sonu, ucu-bucağı olmayan. Tıpkı gece-gündüz, mevsimler, ayın hâlleri, biz kadınlardaki menstürasyon döngüsü gibi.
Sonbahar-Kış
Sonbahar mevsimi biz dişilerde menstürasyon döngümüzün son dilimine denk gelir. Genelde âdet döneminin sağlıklı bir kadın için 28 gün olduğu düşünülürse, kanama öncesi 21. günden kanamanın başlayacağı 1. güne kadar (yani 21-28 günler arası) olan dilim bir dişi için sonbahar mevsimidir. Sonbahar bir dişi için en sıkıntılı dönemdir, enerjisinin aşağı çekildiği dönem. “Yap”madan ziyade “Ol”ma dönemi. Ayın son dördünden yeni aya kadar olan kısım.
Regl öncesi sancılar, kasılmalar gibi biyolojik ve kimyasal süreçleri bir kenara koyacak olursak, Sonbahar mevsimi bir dişi için ruhsal olarak da “hazan” mevsimi, yumurtasıyla vedalaşıp döllenmeyeni geride bırakma zamanı. Dişi kolektif bilincin yansıması olarak illâ üremek zorunda olduğunu hisseder, üreyemediği için oldukça sıkıntılıdır. Oysa bir dişi sadece doğurarak üremez. Dişinin doğal enerjisi paralelinde, bu dönem geride bırakmak, vazgeçmek için hayli ideal,
Sonbahar bazı şeylerden feragat etme, geride bırakma anlamlarında ise Doğa ana en güzel örnek bizlere. Nasıl dökülür yapraklar, savrulur çiçekler! Geride bırakmak istediğimiz alışkanlıklar-tutumlar-düşünce kalıpları neler? Biriktirme arzumuz mu, her türlü dağınıklık, insanları memnun etme, özdeğeri düşük olma? Seçin seçebildiğinizi.
Kış mevsimi menstrüasyon döngümüzün ilk dilimine denk gelir. Kanamanın başladığı ilk günden 7. günün (ortalama kanama süresi 5-7 gün olarak düşünüldüğünde) sonuna kadar olan dilim bir dişi için kış mevsimidir. Yani onun kışıdır. Kış şunu söyler bizlere, “Haydi biraz içe dönme vakti”. Enerji içe yönelir. Regl dönemimizde yapılacaklar listesi; bol meditasyon, dinlenme, dua, içe bakmayı sağlayan her türlü yaklaşım ve sanatsal faaliyetler…” Bir “Yap”madan ziyade “Ol”ma dönemi daha. Ayın yeni ay halinden ilk dördüne kadar olan kısım.
Bahar
Bahar mevsimi menstrüasyon döngümüzün ikinci dilimine denk gelir. Kanamanın bittiği 8. günden döngünün 14. gününe kadar olan dilim, dişinin baharıdır. Bahar vakti enerjinin yükselip dışarıya yöneldiği bir dönemdir; şunu söyler bizlere, “Haydi dışarıya”. İlkbahar doğanın uyandığı, her şeyin yeniden başladığı bir dönem, değil mi? O zaman gelsin yeni projeler, yeni başlangıçlar, ertelediğimiz- ötelediğimiz ne varsa; etkinlikler, faaliyetler, organizasyonlar, buluşmalar. Bir “Ol”madan ziyade “Yap”ma dönemi. Ayın ilk dördünden dolunaya kadar olan kısım.
Bu dönemde ilk başlardaki yorgunluğu atlatabilirsek sonrasında delidolu oluruz. Kanımız kaynar, içimiz coşar, fıkır fıkırızdır. Bahara en çok ne mi yakışır? Duyamadım? Elbette aşk…
Karl Marx ve Aşk
Boğaziçi yıllarımda çıktı karşıma Marx Baba. Daha önceden duymuştum adını elbette, zirâ modelini gördüğümde bütün matematiksel teorileriyle- af buyurun- kendimi salak sandım. Sistemden bağımsız söylüyorum bunları ister sevin ister sevmeyin adam bir dâhi. Bazı adamlar çıksın tarih içinde, sistemler üretsin veya ortaya atsın, sonra bunu matematiksel denklemlerle göstermeye çalışsın. İlk denklemden öteye ilerleyememiştim, hâlâ hatırlarım.
Ben böyleydim de arkadaşlarım farklı mıydı? Sanmam. Yıllar sonra yolum, Londra’daki ünlü okul London School of Economics’in meşhur kütüphanesine düşünce (Das Kapital’i kaleme alığı yer) gözlerimde onu canlandırmaya çalıştım. Başını kitaplara gömmüş halde. Oysa çevreme baktığımda gördüğüm, Birleşmiş Milletler’in minyatürü şeklinde çeşitli ülkelerden gençlerin kulaklıklarıyla müzik eşliğinde- bizim kültürün aksine- kütüphanede ders çalışmalarıydı.
Geçenlerde kendisinin aşk hakkında bir sözüne rastladım, bu konuda da mı fikir belirtmiş diye hayli şaştım: “Bana göre gerçek aşk; vakitsiz bir samimiyetin dizginsiz tutku gösterişlerinde değil; sevgilinin kendisine hâkim oluşunda, ölçülü ilgisinde, hatta hayranlık duyduğu kişiye yönelik çekingenliğinde saklıdır”. Karl Marx
Aşk ve Bahar
Ne ince, ne dâhiyane. Bu cümleyi bırakın yaşamayı, kaç kişi anlar/ algılar? Sahte “canım cicim” sözleri havalarda uçuşmaktayken. Karl Marx gibi dev bir devrimciye şunu demek isterim; “Aşk en büyük devrimmiş, yakar geçer yıkar geçer”. Sadece “olumsuz” anlamda değil, “olumlu” anlamda da elbette, hücreleri yeniler, yaşam enerjisi aşılar. Aynen bahar gibi…
AŞK egoya vurulan en büyük darbe, kendinden önceye bir başkasını koyabilmek-herhangi bir çıkar gözetmeksizin- büyük mesele. Her gerçek etkileşim kazanç olduğu kadar kayıp getirir. Yeni bir şey için eskiye veda edebilmek, geride bırakabilmek cesaret işi, aynen bahar gibi…
AŞK, bir başkasının karşısında çıplak kalabilmek -fiziksel, ruhsal- ve onun sana her türlü şekilde dokunmasına izin vererek sonrasında çiçek açmak. Aynen bahar gibi.
Bu anekdot insanlarla yakınlaşmaktan korkup kedi besleyenlere, insani aşkı yaşama cesareti olmayıp İlahi Aşk’tan dem vuranlara gelsin; “İzmirli arkadaşım sahilde âşık olduğu adamla zamanın keyfini çıkarırken, aynı otelde konaklayan spiritüel uygulamalarıyla ünlü bir grup kendisine yanaşarak ısrarla ve kibirle kongre salonuna götürmek isterler onu. En sonunda arkadaşım dayanamayıp patlar; “Dünyasallığı/dünyasal aşkı neden bu kadar küçümsüyorsunuz? Yaşayamadığınız için mi? Oysa bütün bunları onurlandırmak için gönderilmedik mi buraya? O bana İlahi’den gelen en güzel hediye olamaz mı? Hangi biriniz filmlerdeki gibi aşk yaşadınız? Belki de yaşayamadığınız için buradasınız. Bırakın da ben yaşayayım.”
Ben şahidim, dünya üzerinde bilip duyacağım nadir sevdalardan birini yaşamışlardı. Aşkı yaşayabilmek ve taşıyabilmek yürek işiymiş, bizzat gördüm, zamanla anladım…
Şeyda Bodur