Kurtlarla Koşan Kadınlar’ın Çevirmeni Hakan Atalay ile Söyleşi

“Öyküler ilaçtır” der Kurtlarla Koşan Kadınlar…

Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabı on yıldır hayatımı etkileyen önemli kitaplardan biri. Okurken onlarca kitaba daha yönlendirdi beni. İç sesimi daha etkin dinlememi sağladı. Kitap ile Sohbet’te baş konuğum oldu. Kadın gruplarıyla üzerinde derinlemesine çalıştığımız bir kitap oldu çeşitli sivil toplum kuruluşlarında.

Dr. Clarissa Pinkola Estes’in 20 yılı aşkın sürede tamamlayıp tüm dünyayla paylaştığı Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabının çevirmeni Hakan Atalay  ile söyleştik. Sohbetimize eşlik etmeniz bizi mutlu eder.

Hakan hocam, kendinizi nasıl anlatmayı seviyorsunuz? Neler yapıyorsunuz?

Hekimim. Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde klinisyen ve öğretim üyesi olarak çalışıyorum, yani, hem hasta görüyorum, hem de ders veriyorum. Ayrıca, üniversitemizin Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programında “psikodinamik psikoterapi” ve “psikodinamik süpervizyon” dersleri veriyorum. Ek olarak, geçen yıl üniversitemizde öğrencilere ve çalışanlara hizmet veren bir “psikoterapi merkezi” açtık. Adı, Yeditepe Üniversitesi Psikoterapi ve Eğitim Merkezi (YUPEM). Orada bilişsel davranışçı ve psikodinamik yaklaşımlarla çalışan iki psikoterapistimiz var. Öğrenci Dekanlığı ve orada çalışan diğer psikolog ve psikolojik danışman arkadaşlarla iyi bir işbirliğimiz var. Ben de psikiyatri dışında psikanaliz, sinirbilim, bu ikisini birlikte anlamaya çalışan nöropsikanaliz, politik psikoloji ve genel olarak kültür ile ilgileniyorum.

Kitapla ilk karşılaşmanız nasıl oldu? Ne zaman okudunuz? Çevirisini yapmaya nasıl karar verdiniz?

Tek bir uzmanlık tercihinin yapıldığı ilk merkezi sınavla Bakırköy’de psikiyatri ihtisasına başladım. Bakırköy’ün reform dönemleriydi, tımarhaneden hastaneye dönüşmeye çalışıyordu. Biz psikiyatri isteyen 40 kadar asistan hevesle uzmanlık için oraya gelmiştik. Çeşitli düşüncelerden olsak da, çoğumuz okumayı, tartışmayı, düşünmeyi seviyorduk. Ben hem İngilizcemi ilerletmek için, hem de kültürel faaliyetlerimizin bir parçası olarak, Fatih’in (Altınöz) öncülüğünde çıkardığımız Şizofrengi dergisine, Cumhuriyet Dergi’ye, vs. çeviriler yapıyordum. Bu sırada okuduğum bir kitabı da amatörce çevirmeye başlamıştım. İlk çevirim odur: Dinamik Psikiyatri. Bu süreçte Ayrıntı Yayınları’nın genel yayın yönetmeni Ömer Faruk ile tanıştım. Onun isteğiyle Şizofrengi için bazı bölümlerini çevirdiğim Russell Jacoby’nin Social Amnesia kitabının tümünü çevirdim ve Belleğini Yitiren Toplum adıyla Ayrıntı’dan yayımlandı. Ömer Faruk ile görüşmelerimiz sırasında Women Who Run With the Wolves kitabını vererek bakmamı ve değerlendirmemi istedi. Ben de çevrilmesinin iyi olacağını söyledim. Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabının çevirisi böyle başladı. Neyse ki çeviri sırasında Ömer Faruk süre konusunda beni sıkıştırmadı ve ben de böylece geniş zamanlarda oyalanarak ve zevkle kitapla uğraşabildim.

Yazar ile tanıştınız mı? Mesleki çalışmalarda bulundunuz mu?

Yazarla tanışmadım. Ortak ilgi alanımız Jung oldu. Kitaptan sonra Jung’u daha derinlemesine okudum ve anlamaya çalıştım diyebilirim. Bu sıralarda Ursula Le Guin’in kitaplarını okuyor olmam da Jung okumalarımı daha renkli bir hale getirdi diyebilirim.

Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabı sizde nasıl izler bıraktı? Benim ve birçok kadının başucu kitabı, sizde durum nasıl?

Kitaptan çok şey öğrendim. Onun sayesinde kendime, kadınlığa, kendi dişil yanıma ve doğaya bakışım derinleşti. Psikodinamik psikoterapide düşlerin önemli bir yeri vardır; hem tanı, hem de tedavi için. Düşler bilinçdışının dilini, yani, birincil süreç düşünce biçimini kullanır. Masallar da öyle. Dolayısıyla, masal çözümlemesi, düşlerin, hastalık belirtilerinin, herhangi bir edebi metnin ya da bir sanat yapıtının ruhsal çözümlemesinin bir benzeridir. Bireysel olarak nasıl ki düşler bizlere bilinçdışımıza dair bir şeyler anlatıyorsa, masallarlar da içlerinde ortak bilinçdışımıza dair ipuçları barındırır.

Öyküler ve çözümlemeleri bizim coğrafyamızın kadınları için de neden bu kadar etkili?

Kitapta masallar var. Dolayısıyla, kitapta anlatılanlar insanlığın ortak bilinçdışından köken alıyor. Bu da şu demektir: Kitaptaki anlatılar zaman ve mekan tanımıyorlar. Zaten, çoğu masalın hangi coğrafyadan köken aldığının izini sürdüğünüzde, Güney Amerika’ya, Kanada’ya, Doğru Avrupa’ya, Afrika’ya, Asya’ya, yani, dünyanın bütün coğrafyalarına uzandığını görmek mümkün. Bu yüzden kitaptaki masalların bizim coğrafyamız için de geçerli, evrensel konular içerdiğini söyleyebiliriz.

Mesleğinizi yaparken kitap tavsiye ediyor musunuz? Bu kitabı tavsiye ettiniz mi? Bir erkeğe tavsiye eder misiniz?

Psikoterapilerimde düzenli bir şekilde kitap tavsiyesinde bulunmuyorum. Kimi zaman kitap tavsiyesi isteyen hastalarıma da iyi yapıtları; iyi yazarları, iyi edebiyatı, özellikle de klasikleri okumalarını öneriyorum. Hayatında kendini sıkışmış hisseden, çıkış arayan, ama bulamayan, bu yüzden çaresizlik yaşayan ve psikoterapi için -zaman ve/veya para açısından- çok imkanı olmayan birkaç hastama da bu kitabı önerdiğim oldu.

Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabını okuyan erkek okurlar ile sohbet etme, kitabı değerlendirme deneyiminiz oldu mu? İzlenimleriniz neler?

Kitapla ilgili izlenimlerden ve tartışmalardan uzak durdum. Ya bana ulaşmadılar ya da ben yaklaşmadım. Son zamanlarda bu kitap üzerinden bir araya gelen bir grubun bir toplantısına katılma imkanım oldu. Gerek kadınların, ama özellikle de erkeklerin kitabı anlaması, özüne girebilmesi, bu yolla kendisine bakmayı öğrenebilmesi için epey çalışılması gerektiğini fark ettim. Bana okuyan herkes için kitapta açık mesajlar var gibi gelmişti, oysa diğer metinler gibi bu anlatıların da üzerinde emek harcanması gerektiğini yaşayarak görmüş oldum. Bu söyleşiyi de biraz bu yüzden kabul ettim. Şimdi kitapla ilgili okuma gruplarının oluşmasını ve buralarda bir kolaylaştırıcının desteğiyle farklı fikirlerin tartışılmasını çok değerli buluyorum.

Böyle bir kitap erkekler için yazılsaydı, hangi canlı ile eşleşirdi erkekler?

İlk aklıma gelen, kartal oldu. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi’ni tanık olarak gösterebilirim. Orada insanlar, cüceler, hobitler, elfler, orglar, troller, vs.nin yanında kurtlar ile kartalların savaşını da görmek mümkün. Hatta kurtlar ile kartalların savaşı, biraz abartarak söylersem, Doğu ile Batı’nın da savaşı gibi de görülebilir. Eğer böyleyse, birbirini tamamlayan iki kutbun bu hayvanlar -kurtlar ile kartallar- tarafından temsil edildiğini iddia edebilirim.

Kitaptan bir öykü seçseniz bu hangisi olur? Neden?

Benim kitaptaki favori öyküm “Bilge Vasalisa” diyebilirim. Masalların tümünde kendini gösteren, kültüre katılma, erginlenme süreçlerini en derin ve en karmaşık haliyle, yaşam coşkusunu da, trajedilerini de ihmal etmeden anlatan masallardan biri gibi gelir bana. Fakat bu bağlamda “Elsiz Kız”ı da eklemesem olmaz. 

Siz nasıl bir kitap okurusunuz? Son 3 ayda neler okudunuz?

Son zamanlarda okumalarım makale ağırlıklı olsa da, kitap okumayı hep sevdim ve hala çok severim. Çağımızın baskın görsel ve dijital kültürüne rağmen, insanlıkla ortaklaşmak ve kendini geliştirmek için kitapların elzem olduğunu düşünüyorum. Eğer dünyayı daha iyi bir yönde; doğayla barışık, daha adil ve özgür bir yönde değiştireceksek, bu, kitap okumakla ve kitap okuyanların sayesinde olacak. En son Adam Fawler’in Olasılıksız’ını okudum. Ondan önce Julia Kristeva’nın Melanie Klein kitabını okumuştum. 

Kitaptan sizi etkileyen, bu kitabı en iyi anlatan cümle/cümleler hangisi olur?

Alıntılayabileceğim o kadar çok söz var ki, seçmem çok zor. Sadece birkaç örnek vereyim:

“Masallar, mitler ve öyküler, vahşi doğanın arkasında bıraktığı patikayı seçip ayırt edebilmemiz için göreme güzümüzü keskinleştiren kavrayışlar sağlar.”

“Öyküler ilaçtır.”

“Hemen söyleyeyim, vahşi benliğin dünyasına açılan kapılar az ama değerlidir. Derin bir yara iziniz varsa, o bir kapıdır; eski, çok eski bir öykünüz varsa, o da bir kapıdır. Gökyüzünü ve suyu tahammül edemeyecek kadar çok seviyorsanız, o bir kapıdır. Daha derin bir hayatı, eksiksiz bir hayatı, makul bir hayatı özlüyorsanız, o da bir kapıdır.”

Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabını erkekler neden okumalı?

Kitap kadınlar için yazılmış gibi görünse de, aslında yitip giden, bastırılan, yok edilmeye çalışılan yanımızı, doğamızı anlatıyor. Eğer doğamızla yeniden bağ kuracaksak, evet, bu belki önce kadınlar sayesinde olacak, ama erkeklerin de, hadi doğrusunu söyleyelim, bütün dünyanın, eğer yok oluşa gitmeyecekse, buna o kadar çok ihtiyacı var ki… 

Bu kitabı okuma ve derinlemesine anlama, ödevleri yapma yolculuğumuz haftalarca sürüyor.  Kitabı bitiren her okur, şimdi hangi kitabı okusam diye soruyor. Siz hangi kitabı önerirsiniz bize? Şimdi hangi kitabı okuyalım?

Daha önceki sorulara yanıt verirken söylediğim gibi, “ne yapmalıyım?” “ne okumalıyım?”, “şimdi ne karar vermeliyim?”, vb.  konularda önerilerden hep kaçınırım, çünkü herkesin serüveninin kendine özgü olduğunu ve herkesin kendi yolunu bulması gerektiğini; benim sadece bir yol gösterici, bir sorgulayıcı, bir kolaylaştırıcı olduğumu düşünüyorum. Kişisel serüvenimden yola çıkarak bir öneride bulunacak olursam, ben Ursula Le Guin’i öneririm. O da, Pinkola-Estes gibi, hem Jung etkisinde bir anlatıcı, hem de doğa aşığıdır. Özellikle Yerdeniz Üçlemesi; her cildinde sırasıyla büyüme, cinsellik ve ölüm üzerine yazılmış en iyi üç kitap arasında sayılabilir. Onlar bitince de sonradan eklenen dördüncü cilt (Tehanu) ile huzur bulabilirsiniz.

Sevgili Hakan Hocam, zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Dilimize akıcı bir Türkçe ile uyumlayarak yaptığınız çeviriniz, kitabı, farklı birikimlerden, farklı yaşlardan pek çok okurun daha kolay okumasını sağlıyor. Biz sohbetlerde sizi de anıyor ve çok teşekkür ediyoruz.

Meraklısı için özel not Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabıyla sohbetimiz Ekim ayında tekrar başlayacak.

Röportaj: Yasemin Sungur

Önceki İçerikÖzgüveni Keşfedin
Sonraki İçerikHayata Güzel Bakanlar
Yasemin Sungur
Yıllar önce okul dönemimin bittiğini söyleseler de ben hayatın tutkulu bir öğrencisi ve seçip aldıkları, özünden kattıkları ile sen izin verirsen ben bir rehber. Ben bir Özgür Martı. Ben bir düşleyen. Kanatlarım ile gelişime, paylaşıma ve değişime keyifle uçarım. İçimizde yaşayan gerçek Martı Jonathan’lara ulaşmak için MartiDergisi.Com’u uçurdum. Şimdi hep birlikte uçuyoruz. Kitapdaşlarımla birlikte Kitap ile Sohbet ederim ve onları İstanbul Oyuncak Müzesin de baş konuk olarak ağırlarım. Oyun oynamayı bırakmadım. Hayatı kelimeler ile anlatmayı, yazmayı ve onların büyüsüne kapılıp Yaz(ı) Kamplarımı keşfe dönüştürmeyi bilirim. Harekete Geçmeyenleri enerjimle uyandırırım. Sevgiyle nefes alıp, şiirle güne başlarım. Aşk ile Can oğlum ve Ceren kızımla, evrende hayat bir başka güzel. Şükür...