Kadın ölmüş, adam ölmüş hatta en önemlisi insanlığın vicdanı ölmüş… Ve biz hala akıllanmadık. Evet, bugün kalemim isyanda.
Neden mi?
Haberleri izleyemez olduk artık. Hangi kanalı açsak taciz, tecavüz, cinayet ya da bir hayvana eziyet izliyoruz.
Neymiş efendim öfkeden kendini kaybetmiş…
Ne oluyoruz yahu? Kime bu “öfke”?
Bu işler öyle bir gün anıp geçilecek halde değil artık. Evet yazının içeriğini anladınız sanırım. Şiddet!
Elimde kumanda sakince televizyon izlerken ne zaman bir haber kanalına geçsem aynı manzara. Televizyonu kapatıp sosyal medyaya sarılsam yine aynı haberler dolaşıyor ortalıkta. İnsanın vicdanı dayanamıyor, söylenmeye başlıyor bu insansı yaratıklara. Kanun var, elbet cezalarını çekerler diye sakinleştirmeye çalışsam da kendimi nafile, belli ki verilen cezalar durduramıyor bu caniliği. Şiddeti ve can almayı kendilerine hak gören bu insansılar delirtiyor beni. Ben de kendimce aldım kalemi elime, işte huzurunuzdayım, yazıyorum yine.
Eleştirmek için değil, bu toplumun bir ferdi olarak bizi geriye çeken ne varsa karşısında durmak için yazıyorum.
Sayın siyasetçiler ve yargı mensupları, biz vatandaşlar ancak birer reyiz. Şanslı olanlarımızsa yazar, çizer, ses eder ama yetmez. Sizse yasama, yürütme ve yargıyı elimde bulunduran büyüklerimiz… Çok geç olmadan bir daha düşünün ve geçirin şu İstanbul Sözleşmesi’ni artık hayata! Daha imzalandığından bile haberi olunmayan bu İstanbul Sözleşmesi’ni anlatın bize ders gibi. Anlatmak yeterli de değil yaşatın insan gibi! Ortadan kaldırmak yerine yenisi ve daha iyi bir çözüm bulmadıkça gelişim beklenemez ki…
Tarih 1 Ağustos 2014.
İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girdi. Peki, nedir bu sözleşme?
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi. Gerçek adı bu olan ve anlamı İstanbul sınırlarının ötesinde hepimizi etkileyen bu sözleşme sadece imzalandığı şehrin adından ibaret değil.
Peki, neden mi önemli?
Her gün yüzlerce kadın şiddet görüyor, şiddeti gösterenlere ise terazisi zayıf adaletin tecellisi bir türlü gelmiyor. Madem öyle şiddetin önlenmesi, önlenemediği durumlarda da mağduriyetlerin oluşmaması gibi hassas konularda kadın haklarını koruyan bu sözleşme neden hayat bulmasın? Bu sözleşme hayat bulsun ki kadın hayat bulsun.
Sadece kadınlar adına yazmıyorum bunları, vicdanı olan dayanamaz artık. Yani bir düşünsenize… Canı sıkılan şiddet gösteriyor canım dediklerine.
“Erkeklerin öldürülme oranı daha yüksek” diyenlerinizi duyduk haberlerde. Doğrudur ama olaya bakış açınızı mı değiştirseniz artık?
Bu ülkede sadece geçen yıldan beri öldürülen kadınların neredeyse %70’i eşi veya sevgilisi tarafından öldürüldü. Yani eşi tarafından şiddet gören veya katledilen bir erkek duymadık son dönemlerde. Sonuçta işlenen suç insani bir meseleyse; yasama, yürütme ve yargıyı elinde bulunduran büyüklerimizden tek ricam bir an önce kanayan bu yaraya el atmaları. Öyle ekranlarda, kağıtlarda kalmasın bu sözleşme. Dinlediklerimiz konuşan bir hikaye gibi ama artık hikayeler konuşmasa da mağdur insanları mı dinleseniz? Çünkü konuşanlar gerçek hayatlar ve yok olanlar gerçek insanlar.
Ben kendi adıma vicdan sahibi bir insan ve bir kadın olarak kalemimle savaşıyorum. Sırf bir şeyleri fark ettirmek adına gerçek bir hayat hikayesi olan “Yade” kitabımı yazdım. Kadının şiddet karşısındaki çaresizliğini tüm gerçekliği ile gördüm ve size anlattım. Yıllarca yardım kuruluşlarında böyle insanlarla tanıştım, ben onların hayatlarına onlar da benim hayatıma dokundu.
İşin özü öyle oturduğumuz yerden Ah Vah demekle düzelmeyecek bunlar. Ses etmek lazım birilerine. Sonuçta aldım kalemi elime ses olmak istedim söylediklerine.
Demem o ki, gerçek hayatların konuşan hikayeleri gönülden kanıyor.
Tek dileğim zeytin yağ gibi yaptıklarından sıyrılıp suyun üstüne çıkan bu insansıların artık hadlerinin bildirilmesi. Onca zamandır kafama takılan tek soru var:
“Ya zeytin yağ üste çıkmıyor da su alttan alıyorsa?”
Burcu Ertürk