Çanta deyince akla ilk ne gelir? Rengi mi, şekli mi? Yoksa aldığımız andaki duygularımız mı?
Çanta işte ne gelebilir ki akla? Sadece bir aksesuar değil çanta bir kadın için hayatın bir parçası…
“Kadınlar ilişkiye yatkın varlıklardır, yakınlar ve aile çevresinde, ilişki kurmaya erkeklerden çok daha yatkındırlar. Kendilerini bedenen ve ruhen yardım etmeye, iyileştirmeye, küçük dünyalarını sevmeye adarlar. Ve tüm bunlar çantalarından okunabilir.”
Beyleri bilmem ama hanımlar için çantanın çok stratejik bir konumu var. Çantanın rengi, deseni, kumaşı, büyük ya da küçük oluşu, omuzdan mı, sırttan mı asılacağı yoksa elde mi taşınacağı gibi giydiğimiz kıyafetle uyumu… Daha birçok soru işaretlerine çözüm getirmesi beklenir bir çantanın.
Çanta deyip geçmeyin. Biz kadınların, kimsenin bakmaya cesaret edemediği ve içinde sakladığımız sırlar var çantalarımızda.
Kimi çantasıyla karakterini ele verir. Kimi toplumda yer edinmek için, bir statü olarak kullanır. Kimi sadece sırlarını saklamak ister. Kimi iş dünyasını sığdırır, kimi bebeğinin dünyasını.
Çantalar kadınların olmazsa olmazı, hayatın tamamlayıcısı, kurtarıcısı ve kolaylaştırıcısıdır.
“Salyangoz için kabuğu neyse kadın için de çantası odur. Tek bir farkla; o kabuğun içinde ne olduğunu bilmemizdir.” der Jean-Claude Kaufmann Çanta adlı kitabında. 18 ay araştırır kadınlarla çantaları arasındaki bağı. Ve yüzlerce kişi ile anketler yapar, bu kitabı yazmak için.
İmaj çanta; Çantanın iki hayatı; El mi omuz mu? ; Kadını kadın yapan çantalar; Çantalı erkekler ve Hayatını çantası üzerinden anlatan kadınlar…
Kitabı elime aldığım andan itibaren bir soru kafamı kemiriyordu. Benim çantamda neler var? Çantamla aramdaki bağ nasıl?
Şöyle bir 20 yılık geçmişe göz atınca sonunda çantamdakilerin her ortamda farklılaştığını, içeriğin değiştiğini fark ettim. Yaşım ilerledikçe, yaptığım iş değiştikçe, bel fıtığım arttığında ve hatta gittiğim yerlere göre bile değişim göstermiş…
Ofiste çalışırken çantamdakiler farklı, dışarıda çalışırken tamamen farklı. Her zaman el çantamın dışında küçük bir çanta araba bagajında. Çocuklar olunca çantam farklı eşyalarla, seyahat ederken bambaşka eşyalarla dolu… Ama her birinde de ev konforumu yanımda taşıyorum…
Kız kardeşimle yaptığımız yurtdışı seyahatlerinde fark ettim gün boyu şehri gezerken çantamızın içinde bir yaşam olduğunu…
Gezi planına göre gün içerisinde lazım olacaklar minik çantalar ile kategorize edilerek büyük kol çantasına yerleştirilir. Boyundan çapraz askılı küçük bir çanta ise pasaport –para-telefon gibi olmazsa olmazları taşır.
Verdiğimiz küçük molalarda duruma göre sandviç, meyve suyu, kuruyemiş, su, bisküvi gibi yiyeceğin dışında, fotoğraf makinesi ve şarjı, şehir haritası, önceden internetten alınan müze biletleri, metro biniş kartı, hava durumuna göre yedek tişört, yağmurluk yada uzun kollu şapkalı tişört yada şapka ve güneş gözlüğü ikilisi. Tabii birde gün boyu gezip otele dönme şansınız olmadan akşam opera ya da şehre özel bir gösteri seyredeceksek yedek kıyafet de yanımızda olmalı. Tüm bunları bir sırt çantası paklar dediğinizi duyar gibiyim. Maalesef sırt çantalarının da bir imajı var ve onu değiştiremiyoruz.
Misal, müzelere girerken sırt çantalarını girişteki emanet dolaplara bırakıyorsunuz içeri almıyorlar. Operaya gidiyorsanız emanet dolabı falan yok çantanı almamak için arıza çıkarıyorlar. Ama kol çantam seyahat boyu bile olsa içeri girebiliyorum.
Hava alanlarında el bagajı olarak sırt çantasını tartıya bile aldıkları oluyor, 8 kg geçmemeli. Ama tıka basa doldurulmuş kol çantam seyahat boyu bile olsa onu tartıya almıyorlar ve yanıma birde kabin boyu bavul ya da sırt çantasını el bagajı olarak alabiliyorum. Bu da kadınların çantalarının ne kadar dokunulmaz olduğunu gösteriyor.
Jean-Claude “Çanta”lar hakkında araştırma yaparken kadınların çantaları arasındaki duygusal bağıda araştırmış. Anket sonuçlarından en ilgi çekici olanlarını paylaşıyorum.
“Çantaya doğru yaklaştığımda aşktaki heyecana benzer bir şey var. Beni ondan ayıran bir kaç adımlık mesafede, çoğunlukla kalbimin çarptığını hissediyorum: ‘Acaba bu olabilir mi?’ ardından, yakınlaşma daha belirginleşiyor. Ona bakıyorum, sonra dokunuyorum. Yumuşak mı, pürtüklü mü, nasıl yapılmış, cepler, gizli iç bölmeler var mı, benzersiz mi? Ona bakarken olduğu kadar, üstünde elimi gezdirirken de bende uyandırdığı duygulara özellikle dikkat ediyorum.”
“Çanta biraz erkek gibi seçilir. Hoşumuza gitmeli elbette ama en çok da pratik olmalı! Ne fazla sert ne fazla yumuşak: Fazla sertse bırakıldığında düşer; fazla yumuşaksa bırakıldığında tüm içindekini şöyle bir görmenize izin verir. Çantaya dokunulur, bir nefeste içe çekilir, epey nazikçe açılır, gözlerinin sayısı denetlenir, dayanıklılığı test edilir. Az ama kalitesine sahip olmak makbuldür. Erkekler gibi!”
Hüma Oktay