İlham Veren Filmler “İyilik Kazansın”

Bahar geldi…

Bu sene pek nazlı gelmekte…

Biraz da geç kaldı sanki…

Geldiği gibi yaza bağlıyor…

Olsun, gelsin de…

Malum her bahar uyanan doğa misali artan güneş enerjisiyle insanın enerjisinin ve motivasyonu da yükseliyor. Bir proje veya işe başlamak, dışarı çıkmak, “yapmak” enerjisinin yükseldiği bir dönem. Pekiyi bu günlerde motivasyonunuz nasıl? Veya motivasyonunuz- bahara rağmen- düştüğünde neler yapıyorsunuz?

Öyle durumlarda, ben ilham veren (inspiring) kategorisinde yer alan filmlerden izliyorum. Hele bu filmler gerçek hayattan uyarlanmışsa veya gerçek olaylardan esinlenerek kurgulanmışsa değmeyin keyfime. Sizlerle yeri geldikçe paylaşmak istiyorum. Bazen elimde kumanda kalakalıyorum. Ne izleyeceğimi bilemeden. Sanırım bu yazı dizisiyle, sizlere öyle anlarınızda ufacık da bir katkım olsun istedim.

Filmlerin konusundan uzun uzadıya bahsetmeyeceğim elbette. Maksat tadı kaçmasın, ayrıca her şey bir “tık” la elimizin altında. Daha çok bende kalan tortusunu paylaşma niyetindeyim.

İyilik Kazansın (The Beautiful Game)

Evsizler Dünya Kupası için Roma’ya giden İngiliz takımının başından geçenleri anlatan bu 2 saatlik film su gibi akıyor. Her şey o kadar yerli yerinde ki; sahnelerin uzunluğu, müsabakalar, antrenmanlar, oyuncuların iç dünyası, kendileriyle hesaplaşmaları. Filmi orijinal yapan etmenlerden birisi sürprizli olması. Bazı kritik sahneler tahmin etmediğimiz bir şekilde gelişiyor. Sakın ha futbolu sevmiyorum veya hiç anlamam demeyin, çünkü filmde sadece futbol yok. Takım ruhundan, hayatın bize verdiği ikinci fırsatlardan, arkadaşlıktan, aşktan, bağlılıktan, adanmadan ve daha pek çok değerden bahseden harika bir yapım.

“Güneş her gün yeni gibi yeniden doğuyor, doğduğu her gün yeni bir şans”,

“Hayat futbol gibi iki evre”,

“Kimse kendini kurtaramaz. Birbirimizi kurtarırız”,

“Mutlu anlar biriktirmek için buradayız” gibi cümleler filme âdeta damgasını vuruyor.

Neler mi öğrendim?

Evsizler için bir dünya kupası düzenlendiğini, Pele sayesinde futbolun “Güzel oyun” diye anıldığını, o kupa çerçevesinde oynanan futbolun mini futbol sahasında toplamda 14 dakika sürdüğünü.

Neleri mi hatırladım?

En başta sporun birleştirici gücünü, mucize ve tesadüflere inanmayı, her alanda “fair play”’in önemini.

Özetle festival filmi tadında. Şu anda Netflix platformundan izleyebilirsiniz.

Keyifli seyirler.

*fair play: adil oyun

Şeyda Bodur
Önceki İçerikJane Goodall İstanbul’un Yaban Hayatı ile Buluştu
Sonraki İçerik“anne”
Şeyda Bodur
Kendini anlatmak dünyanın en zor şeylerinden biri bence. Sürekli değişip dönüşürken, yaşam biteviye bizi şekillendirirken, sahi ben kimim? Değişmezlerim var mı, varsa neler? Dilerseniz beni yazılarımdan sizler tanıyın. Yine de beni heyecanlandıran kavramlar ortaya bırakayım, birer ipucu niteliğinde; Akdeniz, çiçekler, iletişim-İkizler burcu, Boğaziçi üniversitesi, kız kardeş, hak-miras, nezaket, ilk yaz, disiplin-aylaklık, Türk kahvesi, demli çay-simit, kiraz-karpuz, keyif, keşif, denge, dönüşüm, mistik, holistik, seyahat, sahici paylaşımlar, samimi sohbetler... Burada sadece yazmaktan ve okumaktan bahsetmek istiyorum. Neden mi yazıyorum? Biliyorum bencilce olacak, herşeyden önce bana iyi geliyor. Düşüncelerim netleşiyor, duygularım alan buluyor, sakinleşiyorum, sadeleşiyorum, “O”lanla hizalanıyorum, kendimi ifade ediyorum, üretiyorum, yaratıyorum, yüreğimi ortaya koyuyorum, yaşama katılıyorum, meydan okuyorum, “ben de varım” diyorum, belki ortaklık arıyorum ve daha nicesi...Satırlara sığmaz. Neden mi okuyorum? Sözü bir Usta’ya bırakmak istiyorum izninizle, ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla... “Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır…” Edip Cansever