İclâl ve Raşit – 4

Geçmişi anımsadı İclâl. Ne zaman bir yetimin, öksüzün filmini izleseler Raşit’in göz yaşlarına boğulduğunu hatırladı. Hatta zaman zaman, abarttığını düşündüğünü ve bunu da kendisine söylediğini anımsadı.

“Telef ettin kendini yahu” derdi İclâl.

Raşit, göz yaşlarını silerken “Ne yapayım çok duygulanıyorum bunları izlerken” der, işin içinden sıyrılmaya çalışırdı.

Zeliha ve Ali Raşit, Raşit’in bilinmeyen oğlu hakkında bilgiler verirken adını soyadını ve Amerika’da nerede yaşadığını da söylemişlerdi. Hemen bir kağıda not alıvermişti İclâl.

Acaba onu internetten bulabilir miydi? Acaba Raşit’e benziyor muydu? Kafasında uçuşan bu deli soruları kızı ve oğluyla da paylaşmıştı.

Oğlu Mehmet bu olaydan kısa bir süre sonra İclâl’in yanına geldi.

“Anne, sana bir haberim var” dedi.

“Oğlum son zamanlardaki haberler yeterince beni yordu, inşallah iyi bir haberdir” deyiverdi.

“Anne ben, Amerika’daki kardeşimizle facebook üzerinden mesajlaştım” dedi.

 “Mesajlaştım” demişti Mehmet.

“Demek karşıdan da cevap geldi” diye düşüncü İclâl.

Hem içinde müthiş bir merakla ancak umursamaz görünen bir tavırla sordu İclâl;

“Ne yazdın, ne cevap verdi?”

“Anne, öğrendiğimiz gerçeği yazdım. Aslında kardeş olduğumuzu, bunu ancak babamın ölümünden sonra öğrendiğimizi yazdım. O da bana, babamı 11 yaşından sonra hiç görmediğini, nasıl biri olduğunu çok da hatırlayamadığını yazmış. Yıllarca tek çocuk olarak büyümüşken, iki kardeşinin varlığından son derece mutlu olduğunu da yazmış. Eğer kabul edersek, bizimle görüşmek istiyor” dedi Mehmet.

“Babasız büyümüş bir çocuk. Baba hasretiyle yanmış bir çocuk. Üstelik 11 yaşında annesini de kaybetmiş. Hem anasız, hem babasız büyümüş.” İclâl’in aklından hemen geçiverdi bu cümleler. Anne yüreği derler ya, bu işte.

“Tamam oğlum, iyi yapmışsın” deyiverdi. Ağzından bu kelimelerin nasıl döküldüğüne de şaşıverdi.

“Ha! anne, bir de şunu yazmış. Bu yaşananlar kimsenin kabahati değil. Bu yaştan sonra kardeşlerini bulmayı hayatın bir hediyesi gibi gördüğünü yazmış. Sana da selamını iletmiş” dedi Mehmet.

“Sağ olsun” dedi İclâl.

Gerçekten onun sağ olmasını ister miydi, yoksa bu lafın gelişi miydi, bilemedi İclâl.

Zamanla İclâl’in Raşit’e olan kızgınlığı, hasreti yavaş yavaş küllenmeye başladı. Başta isyan eden, kabullenmeyen İclâl, sonra olanları kabul etmeye çalıştı. Başardı da.

Kendisine yıllarca eşlik etmiş, iyi yürekli, çocuklarına şefkatli babalık yapmış Raşit’i düşündü, onu içtenlikle affetti. Kolay olmadı bu tabii.

Ancak affetti.

Her Türkiye’ye gelişinde mutlaka Raşit’in mezarını ziyaret etti, çiçekler bıraktı. Ruhuna dualar okudu.

Çocuklar, artık üç kardeşler.

Mesafeler uzun olsa da onlar yıllar sonra kavuşmuş üç kardeş artık. Biraz buruk, çokça memnun üç kardeş.

Anıl Akın

Raşit: Dürüst, güvenilir.

İclâl: Büyüklük, kudret, saygı, ikram.

Önceki İçerikİclâl ve Raşit – 3
Sonraki İçerikDoğadan Öğreniyorum
“Eğitmenlik, danışmanlık ve koçluk yapan Anıl, uzun yıllar kurumsal hayatta çalıştıktan sonra yeni ufuklara yelken açtı. Hayat boyu öğrenci olmayı, paylaşmayı, üretmeyi çok seviyor. İTÜ Çekirdek bünyesinde yeni girişimlere mentörlük yaparken, gönüllü faaliyetlerde bulunmayı da ihmal etmiyor. Vazgeçilmezleri; ailesi, ülkesi, değerleri”