İbrahim Balaban’ın “Hastane Önü” Resminden Günümüze Ne Değişti?

İbrahim Balaban, eserlerinde insana dair konulara değinen toplumsal gerçekçi sanatçılardan birisidir. Anadolu insanının günlük hayatından, geleneksel yaşamından şekil ve içerik yönünden esinlenip bu geleneği çağdaş bir temele oturtarak, toplumsal gerçeklik anlayışında eserler ortaya koymuştur. Resimlerinde Anadolu insanının yaşam ve uğraş biçimlerini, sorunlarını naif bir yaklaşımla ve düşsel bir boyut içinde işlemiş, Anadolu insanının yaşamından kareleri bazen bir fotoğrafçı gerçekçiliğiyle kimi zaman da aydın sorumluluğunu taşıyan eleştirel bir tavırla dile getirmiştir. Resimlerinde çizdiği figürler Anadolu halk masallarındaki tipleri anımsatır.  Canlı renklerin egemen olduğu geometrik bir düzen ve istif görülen resimlerinde, grafik kurgulu yüzeyler ön planda yer alır. İbrahim Balaban’ın eserlerine biçim ve içerik açısından bakıldığında halk geleneklerinden esinlendiğini, ancak bu gelenekleri çağdaş bir tabana oturtmaya çalışan çağdaş bir sanatçı olarak değerlendirilmesi gerektiğini anlarız.

Tablolarında kendine özgü bir üslup vardır. Figürleri çalışan, emekçi, ağır yaşam şartlarına karşı mücadele veren ama her şeye rağmen iyimser insanlardır. Konu Balaban’a göre, bir “öz”dür. Resim konuları, kendi içlerinde kabuklaşarak resme dönüşürler. Konusuz resim de olabilir ama bunların öncelikle bir “biçim” kazanmaları, böylece resimleşmeleri gerekir. Balaban, aşağı yukarı bütün resimlerine konu oluşturan insanı, herhangi bir nesne gibi model almaz. Çünkü ona göre insanın yalnızca yaşantısı model alınabilir. Yani “insan”ı, kendi konusu içinde “öz ve kabuk oluşması” düzeyinde ele alıp yorumlamak, tabloya geçirmek gerekir. Her konunun, kendi biçimini yaratması da bu aşamadan sonra gerçekleşir.

 

Akademik eğitimi olmayan İbrahim Balaban, kendi kendini yetiştirmiş, konularını genellikle köy yaşamından, kırsal kesimin insanları ve yaşantılarından seçmiştir. Anadolu insanının gerçekliğinden ve halk efsanelerinin yaygın niteliğinden yararlanan Balaban’a göre, her doğal görüntü, bir resim konusu olamaz. Köyde doğup büyümüş olması nedeniyle tütün, pamuk, üzüm, ipek kozası üretiminde işçi olarak çalışmasına karşın, bunlara ilişkin bir tablo yapmamıştır. Çünkü bunlar birer görsel gereç olmakla birlikte, “konulu” değildir. Başlangıçta köy yaşamındaki yoksulluğu resmeden sanatçı zamanla destanlara, halk inançlarına ve kahramanlarına, mitolojiye yönelmiştir. Göç, kent ve yaşam mücadelesi, demokrasi gibi sorunlara da değinen sanatçının kendine özgülüğünü sağlayan önemli özelliklerden biri de gösterdiği toplumsal duyarlılıktır.

Balaban’ın “Hastane Önü” isimli eserinde hastalık temasını net biçimde hissettiğini ve çizdiğini söylemek mümkündür. Balaban’ın eserindeki insanların hastalıklı oldukları ifade ve duruşlarından anlaşılmakta ve hastane merdiveni olarak düşünülebilecek bir mekânda bekledikleri görülmektedir. Figürlerden bir tanesi ayakta, diğerleri oturarak, yatarak, hatta ölümü bekleyen insanların çaresizliğini anlatmaktadır. Resmin ön planına yerleştirilmiş figürlerin iskelet formuna yakın şekilde resimlenmesi nihai sonun yaklaşarak, insanların ölüme yürüdüklerini ortaya koymuştur. Dramatize edilmiş yüzler, ortamdaki mutsuzluğu yansıtırken, toplumsal bir olay, muhtemelen bir salgın hastalık ressamın fırçasında hayat bulmuştur.

https://www.galerisoyut.com.tr/artist/ibrahim-balaban/ 

İbrahim Balaban’ın bu resminden günümüze geldiğimizde hastanelerin önlerini yine böyle görmekteyiz. Hastane önlerinde test yaptırmak için sıra bekleyenler, acillerde servislere yatmak için sedyeler üzerinde bekleyen hastalar, yoğun bakımlarda yer bulamayan hastalar, morglarda yer bulunamayan ölüler… Balaban yaşayıp Covid-19 pandemisinde insanlarımızın yaşadığı durumu ve hastanelerimizin halini görseydi belki de daha dramatik resimler çizecekti kim bilir… İbrahim Balaban’ın 1953 yılında yaptığı “Hastane Önü” isimli eseri bize sanki bugünleri anlatıyor.

Ali İhsan Ökten

Önceki İçerikSir David Attenborough’tan Bir Yok Oluş Hikayesi
Sonraki İçerik“Size Özel” İndirim
Ali Ihsan Okten
1963 yılında Tarsus’ta doğdu. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden 1988 yılında mezun oldu. 1991-1997 yılları arasında Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroşirürji Kliniğinde Beyin Cerrahi ihtisasını tamamladı. 2011 yılında Sağlık Bakanlığının sınavlarını geçerek Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin Cerrahi Kliniği Eğitim Görevlisi, 2013 yılında aynı kliniğin eğitim ve idari sorumlusu oldu. 2015 yılında doçent unvanı aldı. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin Cerrahi Kliniğinde Eğitim Sorumlusu olarak görevine devam etmektedir. Bilimsel hayatı dışında, fotoğraf ve sanatı ile de ilgilenerek, bugüne kadar bir çok farklı fotoğraf projesi çalışmış ve bir çok yerde fotoğraf sergisi ve sunumu yapmıştır. Fotoğraf sanatı üzerine yazdığı “Fotoğraf Yazıları”, “Fotoğrafın Eleştirel Gücü” isimli kitapları, ayrıca Çukurova Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Can Özşahinoğlu’nun yaşamını fotoğrafladığı ve yazdığı “Yetişmiş İnsanın Gücü: Prof. Dr. Can Özşahinoğlu” kitabı ve Dr. S. Haluk Uygur ile birlikte Çukurova Tıp Tarihi üzerine editörlüğünü yaptığı “İlk Çağlardan Günümüze Çukurova Tıp Tarihi” kitapları bulunmaktadır. İçinde söyleşi ve yazılarından örneklerinde olduğu Tekin Ertuğ’un yazdığı “Işıkla Resmedenler-8; Ali İhsan Ökten” kitabı, “Bir Cerrahın Kaleminden-Tıp, Sanat ve Sağlık Politikaları” ve Arap Alevi kültürü üzerine yazdığı “Anadolu’nun Sırlı Aynası: Arap Aleviler/Nusayriler” kitapları mevcuttur. Evrensel Kültür, Yeni e, Aratos, Tıp Dünyası, İFSAK dergi, Fotoiz, Fotoritim, Altınşehir Adana, Altınrota, vb. bir çok dergide yazılar kültür, sanat, fotoğraf üzerine yazmıştır. Ali İhsan Ökten, bir çok defa TTB Delegasyonu, Adana Tabip Odası Onur kurulu üyeliği, 2012-2014 ve 2016-2018 dönemlerinde Adana Tabip Odası Başkanlığı, 2018-2020 dönemi Adana Tabip Odası Yönetim Kurulu üyeliği yapmış olup halen Türk Nöroşirürji Derneği Sekreteri ve Türk Tabipleri Birliği 2. Başkanı olarak görev yapmaktadır.