Hamam ve Beyaz Sabun

Size bu satırları Afyon’dan yazıyorum…

Kaldığım hotelin kadınlar hamamı bölümünde Natır Şükran Hanım’la hamam kültürü üzerine biraz sohbet ettik. Bu kültüre uzun yıllardır uyum sağlamaya çalıştığım halde bilmediğim şeyler varmış… Öğrendiklerimi hemen sizinle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle hamamlarda kese-köpük ve kese köpük masajı yapan kişilere; erkeler bölümünde ‘tellak’ denirken, kadınlar bölümünde ‘natır’ deniyor. Ve natır bulmacalarda çok sorulan bir sözcük.

Şimdi natır deyince aklımıza heybetli, iri yarı, kolumuzu-bacağımızı geriye kıvırarak kütleten biri gelse de işin aslı öyle değil. Randevu saatim geldiğinde beni minyon yapılı, mayosunun üzerine peştamal sarmış çok güleç yüzlü bir kadın karşıladı ve 10 dakika sauna, 10 dakika buhar odasına gitmemi istedi. Sonrasında hamamda göbek taşının olduğu yerde buluştuk. Bu işlem ilk aşama olan kuru kesenin, derinin ilk tabakasının soyulmasını ve gözeneklerin açılmasını sağlıyor. Akabinde ölü derilerinden arınan cilde kese köpük ve göbek taşının üzerinde masajla devam ediliyor.

Bunlar olurken Şükran Hanım’dan öğrendiklerimi anlatmaya başlayayım.

-Termal kültüründe hamam, başlangıç olarak kabul edilirmiş. Yani termal sudan şifalanmak için gelir gelmez kese yaptırılırsa, açılmış deri gözenekleriyle daha yüksek fayda alınırmış. Böylece sudaki mineraller, kükürt, magnezyum vs. artık bulunulan bölgeye göre hangi maddeler varsa ölü deriden arınmış cilde daha iyi işliyormuş.

Benim gibi İstanbul usulü, giderken temiz temiz gideyim deyip keseyi son güne bırakmak doğru değilmiş. (Defalarca böyle bir yere gittiğim halde bunu bilmiyordum.)

-Hamamda yapılan kese, ölü deriyi temizlerken vücuttaki kanlanma miktarını arttırdığı için cilde sağlık, selülitlerde azalama, duygusal olarak temizlik ve arıma hissiyle gelen mutluluğa da neden oluyor. (Ben bunun beyaz sabun kokusundan olduğunu sanıyordum. Reklam olmasın diye ismini veremediğim hani şu beyaz hamam sabunu var ya… Bir dünya para vererek aldığımız duş jellerinden daha güzel gözümde)

Şükran Hanım’la konuşmamıza devam ederken “Kadınlar neden hamam sever?” dedim.

-ilk verdiği cevap ‘güzellik’ için demek oldu. Ve bunu biraz açtı. Tarih boyu kadınlar güzelliğe çok önem vermiştir. Sahte olmayan duru güzelliklerin mayası hep temizlikten ve keseden geçer dedi. Tabii bu ne kadar doğru bilemiyorum ama eski insanların teninin güzelliği ve cildinin hamam sonrası pembe beyazlığının romanlara bile konu olduğunu okumuştum.

Hele şu suya sabuna dokunun mottosu altında yıllarca TV de dönmüş bir kamu spotu vardı. Yaşlı bir teyze çıkardı ekrana… Aklımda bu ve sanki teyzeyi görüp koklamışım gibi beyaz sabun kokusu kalmış. Bir de eskiden yaşlıları öptüğümüzde gelen o mis gibi sabun kokusu aklımda.

Bir kokuya ne çok şey sığdırmışım. Koku hafızam olduğunu biliyordum ama sabuna serotoninle bağlı olduğumu bilmiyordum.

-Sonra Şükran Hanım, aynı zamanda “Hamamlar eskiden kadınların eğlence ve gelin beğendikleri yerdi.” dedi.

Hemen aklıma garip şeyler geldi.

“Yok öyle değil!” dedi.

“İnsanlar eskiden çalgılı, sarkılı, türkülü, oynayarak hamam sefası yapardı. Eee tabii gelin beğenilirken göründüğü kadardan vücuduna da bakılırdı ama bu çok önemli değildi. Daha çok ortama uyum sağlayıp şarkı söylemesi, kibarca oynamayı bilmesi ortamı şenlendirmesi daha önemliydi.” dedi.

Nasıl yani dedim?..

“Eskiler hayatın nasıl eğlenceli, çekilir hale geleceğini iyi bilirdi. (Hamamlar, matineler gibi bir sürü örnek var.) Bunun için hayat dolu, ortama ışığıyla enerji katan kızlar daha çok beğenilirdi.” dedi.

Hiç böyle düşünmemiştim…

Bir de üstüne bugün hamamda bir söz öğrendim.

Kese vurgunu, hamam yorgunu…

Natırımdan öğrendiklerimi düşünürken aklıma bizim oraların bir sözü geldi.

“Hamam parası olsun!”

Bu söz internette kötü anlamda anlatılsa da Trakya’ da kötü insana, git yıkan şu parayla da arın diye söylerler. Diğer bir anlamda da borç verdiğimiz kişiden ve paramızdan umudumuz kalmadığında, hibe anlamı içersin diye hamam paran olsun denir.

Bugünlük bu kadar hamam kültürünü ve sabun kokusunu sevenlere selam olsun…

Sevgiler

Elif Alim

 

 

Önceki İçerikDolunay
Sonraki İçerikBeyaz Martı, Sarı Denizaltı
Merhaba ben birçoğunuzun Elicim ya da Elii olarak bildiği Elif Alim. Küçük yaşlarda başlayan yazı tutkumun isyanla evrilmesi sonucu şu an karşınızdayım. Uzun yıllar mahlas kullanarak yazdım. Ülkemizde kadın olmanın verdiği baskıyı omuzlarımda ben de hissediyorum. Bu bağlamda kalem ve düşüncenin sınırları yokmuş gibi görünse de aslında var. Ama bu noktada okuyucu devreye giriyor. Kimi yazılarınız içimin balkonu oluyor derken, farkındalıklı bir uyanış başlıyor. İnsan böyle güzel motivasyonlarla karşılaşınca var olma amacına daha iyi konsantre oluyor. Bizim çocukluğumuzda hayal dünyası geniş çocuklara normal çocuk muamelesi yapılmazdı. Etraf hemen endişelenir ve doktor tavsiye edilirdi. Bu yüzden 80 kuşağı hayallerine sahip çıkamamış ve her şeyi sessizce içinde yaşamış bir kuşaktır. Ben de o kuşaktanım. Tüm bunlara inat, aldığım eğitimler doğrultusunda, hayallerime kurgu satarak kavuşmak harika bir duygu. Eee tabii bu durumun bilgi açlığı veya bilgiye doyumsuzluk gibi dezavantajları da var. Bunu fark ettiğim günden beri bilgi için Fizan’a gider, Kaf Dağı’nda kahve içerim… Sonra da bakmayıp gördüğüm ne varsa bir bir yazıya dökerim. Bu benim kalemimin beslenme şekli… Yazıyla ilgili yolculuğuma her gün bir yenisi eklenirken bu yıl kurgusuna destek verdiğim ve danışmanlığını yaptığım bir roman, yılın en iyi romantik kurgusu seçildi. Derken elimin değdiği yerlerden güzel dönüşler başladı. Her biri şükürle dolu sevinç gözyaşıdır içimde… Hani hepimizin var olmasına neden olan bir yaşam amacı arayışı var ya benimki insanların yüreğine dokunmak ve kadınlara ışık olmak üzerine kurulu. Şimdi bunları kurgularımla ve yeni projelerle destekliyorum. Sizden ricam gelecekle ilgili hayaller kurmanız ve çocuklarınıza da kurdurmanız. Çünkü hayalleri olmayan bir insana kimse bir şey veremez. Sevgiler Elif Alim Geliştirici Editör/Yazar Yazar ve Ebeveyn Koçu-ICF Kurgu Danışmanı O bir duygusal okuryazar ve mikro ifade okur