Gönüllülüğe Gönül Verenler: Gülcem Bayer Söyleşisi

Ankaralı. ODTÜ Ekonomi mezunu. Onunla yolum YenidenBiz Derneği’nin “Mentorluk” programı kapsamında kesişiyor. Program gereği, iş değiştirme yolculuğumda bana yol arkadaşlığı yapması bekleniyor. “Mentorluk konusunda çok da tecrübe değilim” diyecek kadar mütevazı. Bana yardım etme çabası taktire şayan. Tam bir gönül insanı.

Bankacılıkta MT olarak başladığı kariyeri bir tesadüf sonucu reklamcılığa kayıyor. Reklam ajanslarında on seneyi aşkın çalışıyor, özellikle pazarlama iletişimi konusunda pişiyor. Sonrasında özel bir müzede pazarlama direktörü olarak çalışıyor. Bu noktada yolu gönüllü çalışmalarla kesişiyor. Bir yandan kendine iş ararken, diğer yandan YenidenBiz Derneği’nin çalışma gruplarından Pazarlama Birimi’nde çalışıyor. Birçok yenilik, öneri, değişiklik getiriyor. O günleri “Kurumsal hayattaki gibi bizzat disiplinli çalıştım, ciddiye aldım, fikir veya görüş vermedim sadece” diyerek özetliyor.

Bugün kendisi UNICEF Türkiye Milli Komitesi’nde İletişim Direktörü. Birçok insanın hayalini yaşıyor belki de. Hem insanlığa hem dokunuyor hem bundan maddi geçimini sağlıyor. Zaten ilk gönüllülük çalışması YenidenBiz’de “Ne güzel, insanlara faydam dokunuyor, bir de bundan para kazansam” demez mi. Sanırım bunu yürekten dilemiş ve evren onun bu çağrısına iyi ki de kulak vermiş.

Birçok insan bu noktada durur değil mi? “Zaten ben bir şekilde insanlığa dokunuyorum” diyebilir. Hayır o durmuyor ve böyle demiyor. Birçok yerde ilaveten gönüllü çalışıyor. Hayatının ana eksenlerinden biri “fayda yaratmak” ve bunu olabildiğince çok kişiyle “paylaşmak”. İlk sorum doğal da olarak buradan geliyor.

Şeyda: Hoş geldin sevgili Gülcem. Konuya direkt girmek istiyorum. Anladığım kadarıyla günlük mesain dışında ayrıca gönüllü olarak çalışıyorsun.  Nerelerde gönüllülük yapıyorsun bu aralar?

Gülcem: YenidenBiz’in adaylar için mentorluk programına devam ediyorum. KODA Derneği’ne (Köy Okulları Değişim Ağı) kaynak geliştirme iletişimi konusunda deneyimlerimi paylaşarak destek olmaya çalışıyorum. STK profesyonellerine kaynak geliştirme konusunda eğitim veren Fundraising Okulu’nda kaynak geliştirme iletişimi ve hikâye anlatıcılığı konusunda gönüllü eğitmen olarak görev alıyorum. Bunların dışında İstanbul Maratonu gibi spor etkinliklerinde farkındalık ve kaynak yaratmak üzere yardımseverlik koşusu yapmaya çalışıyorum. Bunların hepsinden öğreniyorum, fayda sağlamak iyi hissettiriyor, ama değerlendirebileceğim toplam zamanı düşünce daha fazlasını yapmam gerektiğini düşünüyorum.

Gönüllülük faaliyetleri Danimarka’da %57, ABD’de, Hollanda’da ve İsviçre’de %53 gibi oranlarda iken Türkiye’de sadece %6,2. 

Gönüllülük Açmazları

Şeyda: Batı dünyasında gönüllü çalışmak çok yaygın, yurtdışında yaşadığım yıllarda gözlemlemiştim. Küçükken aile içinde başlıyor. Anne-baba gönüllü çalışıyor. Toplumun çoğu bir şekilde gönüllü işinde, yeri geliyor, okulda verilen cezalar bile bireyleri gönüllü işine yöneltmek üzere tasarlanmış. İş görüşmelerinde ne kadar gönüllü işlerde çalıştıkları önemli bir kıstas. Bu konuda neler söylemek istersin?

Gülcem: Dediğin gibi gönüllü olmak özellikle gelişmiş ülkelerde hem daha yaygın hem de tanımı daha geniş. Gönüllü olmayı sadece STK’lar düzeyinde değerlendirmemek gerekir. Mahallenizde, okulunuzda yapılan bir etkinlikte çalışmak da aslında gönüllü olma kapsamına giriyor. Bilgi Üniversitesi’nden Emre Erdoğan ve Pınar Uyan-Semerci’nin yayınladığı “Türkiye’de Gönüllülük, Deneyimler, Sınırlılıklar, Yeni açılımlar” kitabında yer alan Uluslararası Sosyal Araştırmalar Programı 2014 yılı sonuçlarına göre Türkiye’de yetişkinler arasında herhangi bir gönüllülük faaliyetinde bulunanların oranı sadece %6,2 ve araştırma kapsamındaki ülkeler arasında sondan ikinci durumda yer alıyor. Gönüllülük faaliyetleri Danimarka’da %57, ABD’de, Hollanda’da ve İsviçre’de %53 gibi oranlarda. Bu rakamlar Türkiye’de gönüllülüğün düşük olduğunu gösteriyor.

2020 ve 2021’de COVID-19 salgını, iklim değişikliğinden kaynaklanan felaketler sosyal medyada bireylerin yardımseverlik konusunda inisiyatif almasını arttırdı. Toplum, eşitsizlikleri gördükçe gönüllülüğe ve STK’lara bağış yapmaya daha fazla yöneliyor, dayanışma artıyor diye düşünüyorum. Birçok arkadaşım bağış yapmak ya da gönüllü bir iş yapmak üzere sosyal medyada kampanyalar yürütüyor. Aileler giderek artan oranda ve çocuklarının talebiyle STK’larda gönüllü çalışma olanaklarını araştırıyorlar. Şirketler sosyal sorumluluk çalışmalarını çalışanlarının gönüllü olarak katılabilecekleri bir yapıda şekillendirmeye daha çok önem veriyor. 2021’de özellikle gençler arasında, iklim değişikliği ile yerel düzeydeki mücadelelerden küresel gündeme dahil olmaya kadar yeni toplumsal hareket biçimleri gündemde. Hareketlerin tümü, iklim değişikliği, sosyal, politik ve ekonomik konularda küresel adalet ve eşitlik arayışında.

STK’lar yararına yapılan gönüllülüğün doğru algılanması önemli. Örneğin “çocukların yararına gönüllü olmak istiyorum” diyen birinin pedagojik bir bilgisi yokken çocuklarla bir araya gelerek birlikte bir şeyler yapmak gibi bir beklentisi olabiliyor. Halbuki, kendi deneyiminiz, beceri ve yetkinliklerinizi kullanarak çocuklar için fayda sağlayabilirsiniz. Örneğin benim yapmaya çalıştığım gibi, köydeki çocukların eğitimine fayda sağlayan bir derneğe dijital, pazarlama, finans gibi alanlardaki bilginizle fayda sağlayabilirsiniz.

“Gönüllülük” ülkemizde henüz dediğin gibi çocukluktan itibaren aileden gelen, doğal olarak gelişen düzeyde değil. Ama geçtiğimiz birkaç senede bir aşama kaydettiğimizi düşünüyorum. Araştırmalar eğitim düzeyi yükseldikçe gönüllülük oranının arttığını gösteriyor. Eğitim düzeyi yüksek ebeveynlerin çocukları gönüllülükle ilgili fikir sahibi oldukça ülkemizde gönüllülüğün artacağını söyleyebiliriz.

Şeyda: Gönüllülüğün ülkemizde gelişememe nedenlerinden biri olarak “gönüllüğü layıkıyla yönetememek” olduğunu konuşmuştuk. “Gönüllüğü yönetmek” kavramı tam olarak ne? Bu konuda paylaşabileceğin iyi örnekler neler?

Gülcem: Konunun uzmanı değilim, bu konuda araştırma yapanlar, makale ya da tez yazanlar var. Kendi deneyimlerimden yola çıkarak cevap vereyim. Gönüllü bir katkının faydalı olabilmesi için belli amaçlara ve hedeflere hizmet etmesi gerekir. Yani gönüllüleri yönetecek, yapılan işin hedeflerine somut katkısı olmasını sağlayacak düzenleyici bir otorite olması gerekiyor. Örnek vermek gerekirse, Adım Adım 2008’de kurulup faydalı bir şeyler yapmak isteyenleri bir çatı altında toplayana kadar Türkiye’de yardımseverlik koşusu yapmak diye bir kavram yoktu. 2021 itibarıyla Adım Adım gönüllüsü 104 bin koşucu STK’lar için 100 milyon TL’den fazla bağış toplamış durumda. Üstelik Adım Adım’ın kendisi de tamamen gönüllülerden oluşuyor. Adım Adım yapısında yer alan gönüllüler etik olma amacıyla kurulan teknolojik araçların yardımıyla yardımseverlik koşusu yapmak isteyen diğer gönüllüleri yönlendiriyor, motive ediyor. Eğer Adım Adım kurulmasaydı, yardımseverlik koşusu yapmak isteyenlerin kişisel çabası sorgulanır, bu kadar büyük bir etki yaratamazdı. Yani bir gönüllü grubunu çalıştıkları konuyla ilgili bilgilendirecek, çalışmalarını yönetecek, hedeflere göre yönlendirecek, sonuçların takibini ve raporlanmasını sağlayacak düzenleyici bir otorite olması somut etkiye ulaşmayı sağlıyor.

Yani gönüllü bir grupla çalışacaksak, gönüllüleri çalışacakları konuda iyi bir bilgilendirme sürecinden geçirmemiz, grubun hedeflerini, takvimini, iş planını oluşturmamız, sorularına ve gündelik ihtiyaçlarına cevap verebilmemiz, takip ve raporlama yapmamız ve iletişimi canlı tutmamız gerekiyor. Bunu layığıyla yapmak da insan kaynağı ve zaman gerektiriyor.

Ne yazık ki birçok STK yaratacağı faydaya rağmen insan kaynağı ve zaman kısıtı nedeniyle gönüllüleri kabul edemiyor. Pandeminin etkisiyle kişilerin veya arkadaş gruplarının artan oranda gönüllülük yapma arayışında olduğundan bahsetmiştim. Biz STK’ların, gönüllü olmanın yollarını arayan bu grupların desteğini almanın verimli yollarını bulmamız gerekiyor. Buna kaynaktan yararlanmak üzere yeniden şekillenmemiz gerektiği gibi bu konuda STK’ları destekleyen sosyal girişimlerden daha fazla faydalanabiliriz. Adım Adım’dan bahsettim. Örneğin AbilityPool diye bir platform var; kurumlardaki gönüllü potansiyelinin ilgi alanına, yetenek ve yetkinliğine uygun projeleri keşfetmesini sağlıyor, takip ediyor ve raporluyor. STK’ları destekleyen bu tür sosyal girişimlerin artması daha fazla fayda yaratmaya destek oluyor.

Gönüllülük ve Bağış

Şeyda: Ülkemizde “gönüllüğün” çok gelişememe nedenlerinden biri kaynak yetersizliği. Kaynak sadece “bağış” mı demek? Sivil toplum örgütleri nasıl kaynak yaratabilir, nerelerde karnesi “iyi”, nerelerde “zayıf”? “Kaynak Geliştirme”, Kaynak Geliştirme İletişimi” senin uzmanlık alanın. Bu konuda yıllarca çalışmış biri olarak neler söylemek istersin?

Gülcem: Kaynak sadece bağış değil, aynı bireylerin gönüllü destek vermesinin bir değeri olduğu gibi özel sektör şirketleri de kendi varlıklarıyla, hizmet ve ürünleriyle STK’ları destekleyebilir. Kaynak geliştirme iletişimi deyince aslında iletişimle aynı kurallar geçerli. Nasıl bir markanın büyümesi için hedef kitleleri nezdinde farkındalık ve bilinirlik yaratması, kendini onlara daha iyi anlatması, güven duygusu ve bağlılık yaratarak marka itibarını satışa döndürmesi söz konusuysa, STK’ların da farkındalık yaratma, bilinirliğini yükseltme, hedef kitleye uygun kaynak geliştirme “ürünlerini” geliştirme, hedef kitlenin duygularına dokunurken iletişimde yaratıcı olarak öne çıkma yolunu izlemesi gerekiyor. Markalar için de önemli, ama STK’lar için bağışçıların güvenini sağlamak çok kritik. Güven ve bağlılık yaratmak ve bağışa teşvik etmek üzere şeffaflık, verimlilik ve etkinlik odaklı bir kaynak geliştirme iletişimi gerekiyor. Gün geçtikçe farklı alanlarda artan ihtiyaçları karşılamak insani yardım ve sivil toplum kuruluşlarının daha etkili ve verimli çalışmasını gerektiriyor. Tüm alanlarda profesyonel uzmanlıklara ihtiyaç büyüyor. İnsani yardım ve sivil toplum dünyası, diğer sektörler gibi rakamlarla konuşuyor, performans odaklı çalışıyor. Kaynak geliştirme iletişimi de evriliyor, teknolojinin etkisiyle de sürekli dönüşüyor.

Türkiye’de bireylerin yardım ve bağış yaptığı ancak bu bağışları STK’lara yapmayı tercih etmedikleri görülüyor.

Şeyda: Bireysel düzlemde de bu kavramın yeterince anlaşılmadığını düşünüyorum. Maddi yardım yapan “gönüllü” oldum sanabiliyor. “Bağışçı” ve “gönüllü” arasındaki farklar neler? Türkiye’de bu iki kavram, ne durumda?

Gülcem: Sivil toplum kuruluşlarına bağış yapan kişilerin gönüllü değil “bağışçı” olarak kabul edilmesi gerekiyor. Emek ve zamanını vererek sivil toplum kuruluşlarını destekleyen kişiler ise gönüllü olarak tanımlanabilir.

Bağışlar sivil toplum kuruluşlarının daha büyük fayda yaratması için çok kıymetli. Can damarı diyebiliriz. Zaten bu nedenle kaynak geliştirme odaklı çalışmak, mecburen, gönüllü odaklı şekillenmekten daha öncelikli oluyor. TÜSEV’in 2016’da yayınladığı Türkiye’de Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverlik Araştırması’na göre Türkiye’de bireylerin yardım ve bağış yaptığı ancak bu bağışları STK’lara yapmayı tercih etmedikleri görülüyor. Hatta bağış rakamları oransal olarak Avrupa ülkeleri ve ABD’nin çok da gerisinde kalmamasına rağmen, Türkiye’de bireylerin yardım ve bağışlarını bir STK aracılığıyla yapmamaları önemli bir veriydi.

114 ülkeye ilişkin değerlendirmelerin bulunduğu Dünya Bağışçılık Endeksi 2021 raporuna göre, Türkiye, tanımadığı bir kimseye yardım etmede %59 oranla 48. sırada, sivil toplum kuruluşlarına yapılan bağışlarda %25 oranla 75.sırada ve gönüllülük için harcanan zamanda %10 ile 99. sırada yer alıyor. (TÜSEV)

Araştırmalar, minnettarlık duygusunun mutluluğun temel itici gücü olduğunu gösteriyor.

Son Söz

Şeyda: Gönüllü olarak çalışmak sana neler kazandırdı? “Gönüllü” olarak çalışmak, bir insana genel olarak neler kazandırır?

Gülcem: Toplumsal faydaya katkıda bulunmak insana çok iyi geliyor. Ayrıca tabii ki bu tek taraflı bir ilişki değil, gönüllü olarak her deneyimden yeni şeyler öğrendiğimi, kendimi daha iyi tanıdığımı biliyorum. Salgın bize ne kadar belirsiz bir dünyada yaşadığımızı gösterdi. Hayatımızı alt üst eden ve zevk aldığımız birçok şeyden bizi mahrum bırakan bu belirsiz zamanlarda, hayatımızdaki olumlu şeyleri gözden kaçırmak ve aslında çok şanslı olduğumuzu unutmak kolay. Araştırmalar, minnettarlık duygusunun mutluluğun temel itici gücü olduğunu gösteriyor. Gönüllülük, hayatımızdaki iyi şeyleri, iyi olduğumuz konuları, becerilerimizi kendimize hatırlatmaya yardım ediyor.

Şeyda: En son olarak, bir insan “gönüllü” olmak istiyor ve nereden başlayacağını bilemiyor. Nereden başlayabilir, neler yapabilir?

Gülcem: En pratik ve zevkli gönüllük deneyiminden bahsedeyim, ilk gönüllülük deneyimimde paralel olarak ilk yaptığım şeylerden biriydi ve çok iyi hissettirdi: Adım Adım gönüllüsü olarak yardımseverlik koşusu yapmak. En pratik diyorum, çünkü yardımseverlik koşusu yapmanın gerektirdiği bütün süreci, yapmanız gereken herşeyi Adım Adım size sunuyor. Şehrinizdeki bir koşuya katılarak, yürüyerek bile gönül verdiğiniz konuda farkındalık ve kaynak yaratmanız mümkün. Sizin sadece verilen yönlendirmelere güvenmeniz ve denenip başarıya ulaşmış yolu izlemeniz yeterli oluyor. İlk yardımseverlik koşumda arkadaşlarıma çekinerek bağış isteyen e-postamı gönderdikten sonra gelen bağışlar göğsümü kabartmıştı, fayda sağladığım için beni çok mutlu etmişti. Sonrasında da yardımseverlik koşusu yapmaya devam ettim. Gönüllü olmak isteyenler sonraki aşamada gönüllülerle çalışan STK’ları araştırıp kendi beceri ve yetkinlikleriyle katkıda bulunmanın yollarını bulabilirler.

Şeyda Bodur

Önceki İçerik“Kuzey Kıbrıs’ın Değerleri” İmza Gününde Buluştu
Sonraki İçerikBir Edgar Allan Poe Öyküsü: Maelström’e Düşüş
Şeyda Bodur
Kendini anlatmak dünyanın en zor şeylerinden biri bence. Sürekli değişip dönüşürken, yaşam biteviye bizi şekillendirirken, sahi ben kimim? Değişmezlerim var mı, varsa neler? Dilerseniz beni yazılarımdan sizler tanıyın. Yine de beni heyecanlandıran kavramlar ortaya bırakayım, birer ipucu niteliğinde; Akdeniz, çiçekler, iletişim-İkizler burcu, Boğaziçi üniversitesi, kız kardeş, hak-miras, nezaket, ilk yaz, disiplin-aylaklık, Türk kahvesi, demli çay-simit, kiraz-karpuz, keyif, keşif, denge, dönüşüm, mistik, holistik, seyahat, sahici paylaşımlar, samimi sohbetler... Burada sadece yazmaktan ve okumaktan bahsetmek istiyorum. Neden mi yazıyorum? Biliyorum bencilce olacak, herşeyden önce bana iyi geliyor. Düşüncelerim netleşiyor, duygularım alan buluyor, sakinleşiyorum, sadeleşiyorum, “O”lanla hizalanıyorum, kendimi ifade ediyorum, üretiyorum, yaratıyorum, yüreğimi ortaya koyuyorum, yaşama katılıyorum, meydan okuyorum, “ben de varım” diyorum, belki ortaklık arıyorum ve daha nicesi...Satırlara sığmaz. Neden mi okuyorum? Sözü bir Usta’ya bırakmak istiyorum izninizle, ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla... “Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır…” Edip Cansever