“Geçmişimizi değiştirmek için yapabileğimiz en olumlu şey, geçmişimiz hakkındaki algımızı değiştirmektir.” Deepak Chopra
Freud, psikoanaliz metotunu ortaya atarken 0-6 yaş arasında yaşanan duygusal travmalara odaklanmıştır. Carl Jung ise bunun üzerine kolektif bilinç kavramını keşfetmiş, bireysel travmalar kadar özellikle ailemiz ve kültürümüzden etkilendiğimizi açıklamıştır.
Zihnimiz de devamlı geçmişle olan bağımızı güçlendiren bir düşünce tarzı geliştirir. Bu sebebi çok açıktır. Zihnin elinde iki kaynak vardır; deneyimleri ve hatıraları… Bunlara dikkat ederseniz bunların ikisi de geçmişte olmuştur. Şu an bile yeni bir şey öğrendiğiniz anda o artık geçmiştir. Zihnin geliştirdiği gelecek tahminleri ise geçmişteki verileri kullanarak yapılan bir varsayımdan öteye gitmez.
Geçmiş olumsuz deneyimimizle bahaneler bulmaya, kendimizi kurban gibi göstermeye veya güzel günlerin, gençliğin geçmişte kaldığına ikna ederiz kendimizi. Bu görüşlere o kadar inanırız ki, başkalarını da inandırırız.
Öte yandan, içimizden başka bir şey bizi hayal etmeye, kendi özüne doğru gitmeye iter. Zihin ise buna karşı koyar. O, değişikliği sevmez; değişiklik onun için risktir. Belki de meditasyon gibi uygulamalarla onu sakinleştirmek bize iyi gelecektir. Bu iyidir, çünkü artık bizim önümüzü kesen engel ortadan kalkmıştır. O dilediğimiz noktaya ulaşamayız; sanki kedinin kendi kuyruğunu yakalamaya çalışması gibi döner dururuz. Sadece daha huzurluyuzdur. Artık önümüzde engel yoktur, ancak o ana kadar olan yükleri üzerimizden atmadan yola çıkamayız. Bu da geçmişi değiştirmek demektir!
Bu imkansız mı? Bu kelime bazılarımızın sözlüğünden çıkmış durumda… Özellikle de kuantum fizikçilerinin. Kuantum fiziğine göre ne mekan, ne zaman vardır. Atom altına indiğimizde zaman ve mekân kavramları yok olur. Geriye sadece ilişkiler kalır. Tüm evren birbirine bağlı ve dolanıktır. Buna göre geçmişimizle çalışıp bir anlamda geçmişimizi değiştirebiliriz, üzerimizdeki etkilerinden özgürleşebiliriz.
Öncelikle şunu bilmek gerekir ki, geçmişte ne olmuşsa olsun bu anıyı canlı tutan biziz.
Bu anıları beynimizde otomatik hale getiren bizim düşünce yapımız. Nörologların da keşfettiği gibi Neuroplasticity sayesinde yaşımızdan bağımsız bir şekilde düşünce yapımızla beynimizde yeni formlar ve fonksiyonlar yaratabiliyoruz. Nasıl mı? Tekrarlanan duygular, davranışlar ve düşüncelerle!
Bunları gözlemleme ile derine inmeden yapabiliriz.
Peki ya, Jung’un bahsettiği bilinçaltı seviyesinde ne yapabiliriz? Ailemizden, kültürümüzden taşıdığımız üzüntüler, acılar ve kurban zihniyeti bizleri etkiyor mu? Bu sefer devreye giren ayna nöronlar ve kalıtım yoluyla geçen kalıplar hayatımızın rotasını biz bilmesek de etkileyebiliyor.
Geçmişi temizlemenin yollarından biri de Bert Hellinger’in önderliğini yaptığı Aile Dizimi çalışması. Psikodramaya benzeyen çalışma ile aile fertlerinin aile sistemlerine bakıp ne tip olayların nasıl etkisi olduğunu ortaya çıkartan bir çalışma. Bu çalışma aile bireylerinin o aileyi hiç tanımayanların morfolojik alanda temsil etmeleri ile yapılıyor. Bu çalışmanın sonucunda kişiler kısa veya uzun vadede şifa sağlayabiliyorlar. Ancak önemli olan, geçmişte olan olaylar hakkında algı geliştirmek!
Sihirbazın numarasını öğrendiğimiz anda artık bizim için sihir olmaktan çıkar.
Bu algıyı geliştirmek için şu bakış açısına sahip olmalıyız: Geçmişte olan her şey bizim için olmuştur. Bu olay başka bir şeye vesile olmuştur. Hiç bir olayı kişisel almamalı ve nefreti, öfkeyi bedenden atmayı öğrenmeliyiz.
İş bu yolla, geçmişimizle barış içinde, şükür ve sevgi ile özümüze ulaşıp zihnimizden ve geçmişimizden özgür bir hale gelebiliriz.