Frida Kahlo “Tutkuyu Acıdan Almak Mümkün Mü?”

Frida’nın hayatını öğrenince mümkün olduğunu anlıyorum. Bu yazımda Frida Kahlo’yu anlatacağım size. Tam adı Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon. 6 Temmuz 1907 de Meksika’da doğmuş. O bir ressam. Sanatçı, aktivist ve ressam Diego Rivera’nın eşidir.

frida11907 yılında Mexico City’nin güneyindeki Coyoacan’da, Macar Yahudisi fotoğrafçı Wilhelm Kahlo ve Kızılderili asıllı Matilde Calderon Gonzales’in dört kızından üçüncüsü olarak dünyaya gelmiş. 6 Temmuz 1907 günü doğmuş olmasına rağmen, kendisi doğum tarihini, Meksika devrimi”nin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 günü olarak ilan etmiş, yaşamının modern Meksika”nın doğuşuyla başlamış olmasını istemiş.

Altı yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucu olarak bir bacağı özürlü kalmış. Bu özrüyle başetmesini bilen Frida, genç kızlık çağında, dönemin en iyi eğitimini veren Ulusal Hazırlık Okulu’nda okudu. Bu okul, onu sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlara yönlendirmiş. İlerde Meksika düşün yaşamının önemli isimleri olarak anılacak Alejandro Gomez Arias, Jose Gomez Robleda, Alfonso Villa okul arkadaşları olmuş. Okulda, anarşist bir edebiyat grubuna dahil olmuş.

19 yaşında geçirdiği bir trafik kazası bütün hayatını değiştirmiş. Okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu çok kişinin öldüğü kazada, trenin demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmış. Doktorlar Frida’nın yaşayabileceğinden bile endişeliymiş. Daha sonra Frida kazayla ilgili şunları söylemiş. “İnsanın çarpışmanın farkına vardığı, ağladığı doğru değil. Gözümden bir tek damla yaş akmadı ve demir çubuk, kılıcın boğayı delmesi gibi beni deldi geçti.”

Kazadan sonra tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçecek; omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşamış. 32 kez ameliyat geçirmiş. Kazadan bir ay sonra hastaneden çıkmış, ancak uzun süre yatağa bağlı yaşayan Frida, ailesinin teşviki ile sıkıntı ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başlamış. Yatağının tavanındaki aynaya bakarak oto-portreler yapmış. 1927 yılı sonunda yürümeye başlayan Frida, bu dönemde sanat ve politika çevreleri ile yakınlaşmış. Kübalı önder Julio Antonio Mella ve fotoğraf sanatçısı Tina Modotti ile tanışıp yakın arkadaş olmuş. Birlikte, dönemin sanatçılarının davetlerine, sosyalistlerin tartışmalarına katılmışlar ve Frida 1929’da Meksika Komünist Partisi’ne üye olmuş.

Resim çizmeye devam eden Frida aynı dönemde Meksikalı Michalangelo olarak anılan ünlü ressam Diego Rivera ile tanışmış ve ona resimlerini göstermiş. Aralarında romantik bir ilişki doğan iki ressam, 21 Ağustos 1929’da evlenmişler. Frida, Rivera”nın üçüncü eşi oldu. Evlilikleri, “fil ile güvercinin evliliğine” benzetilmiş.

Çiftin, fırtınalı bir evlilik yaşamları olmuş. Sağlık sorunları nedeniyle çocuk sahibi olamamış Frida ve eşinin sadakatsizlikleri nedeniyle 1939 yılında ondan ayrılmış ama 1 sene sonra yeniden evlenerek Frida’nın çocukluğunu geçirdiği “Mavi Ev”e” yerleşmişler. Mavi ev şimdi müze.

frida3

Sık sık sağlığı bozulan Frida, dayanılmaz acılarla başa çıkmak için bütün gücüyle resim yapmış. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta başının üstünde duran, “gündüzlerinin ve gecelerinin celladı” olarak tanımladığı bir aynaya bakarak geçirdiği için sürekli oto-portre çizmiştir. Resimlerindeki ustalık, Pablo Picasso’ya bile “Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz” dedirtmiş.

Sürekli evcil hayvan besleyen Frida’nın beslediği hayvanlarla ilgili iki portresi var: 1941″de yaptığı “Ben ve Papağanlarım” ile 1943″te yaptığı “Maymunlarla Otoportre”.

frida4

Frida’nın resimleri ‘sürrealist” olarak değerlendirilse de o sürrealizmi reddetmiş. Resimleri aslında acı ve kesin gerçekliği yansıtıyordu. Frida’nın resimlerinde Meksika kültürü ve devrimci ulusal kimlik tuvale aktarılmıştı.

Ülkesinden önce, Amerika ve Fransa’da sergiler açmış. 1938’de New York’ta açtığı sergi ona büyük ün getirmiş, 1939’daki Paris sergisi ile övgüler toplamış, dergilere kapak olmuş eserleri. Yaptığı ikinci otoportresi 2000 yılında 5 milyon dolara alıcı bulmuştur.

frida5

1943’de La Esmeralda adlı yeni bir sanat okulunda öğretim üyeliğine başlayan Frida, sağlık durumu kötüleşmesine rağmen ders vermeyi on yıl boyunca sürdürmüş. Sağlık koşulları nedeniyle Mexico City”e gidemediğinden, derslerini evinde vermiş.

1950″de omurgasındaki sorunlar nedeniyle hastaneye kaldırılmış ve 9 ay hastanede kalmış, yatağında resim yapmaya devam etmiş. Dayanılmaz acılar çekmesine rağmen Frida yattığı yerden insanlarla şakalaşarak, şarkı söyleyerek, içki içerek, herkesi etrafına toplayarak eğlenirmiş. Çektiği bütün fiziki ve ruhsal acılara rağmen Frida hayat dolu bir kadın.

Çılgınca partiler verir, bol bol tekila içer, şarkılar söyler, açık saçık fıkralar anlatarak herkesi güldürürmüş. Farklı ve renkli elbiseleriyle saçına taktığı çiçeklerle, New York’ta, Paris’te dolaşırken trafik onu şaşkın şaşkın seyreden insanlar yüzünden dururmuş.

Frida kalın, siyah kaşlarını otoportrelerinde birbirine bitiştirmiş. Herkesi şaşırtan bıyıkları ise, Meksikalılar için anlamlıymış çünkü 19. yüzyılda Meksika burjuvaları, karılarının bıyıklarıyla övünürmüş. Bu, onların köse olan yerli ırkından değil, gerçek İspanyol olduğunu gösterirmiş.

1953 yılı Nisan ayında Mexico City’de ilk kişisel sergisini açmış, sergi açılışı için doktor yatağından çıkamazsın deyince yatağıyla sergiye katılmış. Aynı yılın Temmuz ayında kangren olan sağ bacağı kesilmiş.

Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te, son nefesini verdiğinde; geride 143 resim bırakmış ve bunların 55 tanesi oto portresi. Gömülmek yerine yakılmayı istemiş “yeterince yattım” diyerek. Külleri, Mavi Ev”de muhafaza edilmekteymiş. Öldüğünde intihar söylentisi etrafa yayılmış. Günlüğüne yazdığı son cümle: ‘‘Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım’’ Sanatçının ölmeden önce tamamladığı son eser ise “Yaşasın Hayat” isimli natürmort çalışmaymış.

Frida Kahlo”nun hayatı Frida ismi ile sinemaya aktarılmış ve çok etkileyici bir film. Bu filmde Kahlo”yu Salma Hayek oynamış. Mutlaka seyretmenizi öneririm.

frida7

Frida’nın kocası Diegoa’ya ayrıldıkları dönemde yazdığı mektuptan bir bölüm;

“Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim. Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim. Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim. Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.

Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim. Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim. Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim. Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim. Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden “sen” olduğun için vazgeçtim. Bencil olduğun için vazgeçtim. Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım. Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.”

Önceki İçerikİstiyorum, Seçtim Ve Alıyorum…
Sonraki İçerik“Bugün de Ölmedim Anne” Ahmet Erhan
Yıllar önce okul dönemimin bittiğini söyleseler de ben hayatın tutkulu bir öğrencisi ve seçip aldıkları, özünden kattıkları ile sen izin verirsen ben bir rehber. Ben bir Özgür Martı. Ben bir düşleyen. Kanatlarım ile gelişime, paylaşıma ve değişime keyifle uçarım. İçimizde yaşayan gerçek Martı Jonathan’lara ulaşmak için MartiDergisi.Com’u uçurdum. Şimdi hep birlikte uçuyoruz. Kitapdaşlarımla birlikte Kitap ile Sohbet ederim ve onları İstanbul Oyuncak Müzesin de baş konuk olarak ağırlarım. Oyun oynamayı bırakmadım. Hayatı kelimeler ile anlatmayı, yazmayı ve onların büyüsüne kapılıp Yaz(ı) Kamplarımı keşfe dönüştürmeyi bilirim. Harekete Geçmeyenleri enerjimle uyandırırım. Sevgiyle nefes alıp, şiirle güne başlarım. Aşk ile Can oğlum ve Ceren kızımla, evrende hayat bir başka güzel. Şükür...

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz