Maltepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı, felsefeci Prof. Dr. Betül Çotuksöken, 14 Mart Uluslararası Soru Sorma Günü’nde sorularımızı yanıtladı.
– Soru sormak neden önemli? Neden soru sorarız? Soru soran mı, yanıt veren mi olmak daha önemli?
Soru sormak, insan olmakla eşanlamlı. Soru soran insan, o soruyla birlikte başkalaşmıştır artık, önceki varlık değildir. Arada olan, doğanın içine tümüyle gömülmemiş olan insan soru sorabilir. Ayrıca olup bitenler bizi rahatsız ettiği zaman, gereksinim duyduğumuz zaman, bir şeyler yolunda gitmediği zaman soru sorarız. Her ikisi de – hem soru hem de yanıt – son derece önemli; ancak soru yanıtları harekete geçirir. Bu nedenle soru sormak bir adım daha öndedir diyebiliriz.
– Her soru sorulur mu?
Sorular elbette çeşit çeşit, hepsi yaşama ilişkin… Sorular, bilginin doğum noktasıdır. Çocuklar çok soru sorarlar. Ama biz yetişkinler onların soru sorma güç ve potansiyellerini çoğunlukla köreltiriz. Sormak derinleşmektir, hayatı daha derinden yaşamaktır. Soru soruyu getirir.
– Sizce biz, Türkiye’de, soru sorabiliyor muyuz?
Genel olarak soruların çok da peşine düştüğümüzü söyleyemeyiz. Olup bitenleri didikleyenleri pek sevdiğimiz de söylenemez. Kimi zaman çocukları susturmamızdan belli değil mi? Aslında her şeyden önce kendimize yönelik sorular sormamız gerekiyor. Davranışlarımızı, eylemlerimizi, ilişkilerimizi, içinde bulunduğumuz olağan ve olağanüstü durumları soruşturmamız gerekiyor. Bir bakıma dedektif gibi olmamız, iz sürücü olmamız gerekiyor. Ancak sorularımız nesnesine uygun, onu yansıtıcı ve çözümleyici olmalı. Bu konularda yeterince iyi olduğumuz söylenemez.
– Yapılan araştırmalar, “Soru sorma eylemi, bilgi toplamak ve sonunda bir karara ulaşmaya gidiliyorsa doğru yoldasınız” diyor. Sizce soru sormak nerede başlar ve nerede biter?
Aksayan, anlaşılmaz, çapraşık bir durumla karşılaştığımız zaman, anlamak, çare bulmak, sorun olarak gördüklerimizi bir çözüme kavuşmak için soru soruyoruz. Her soru bizi zenginleştiriyor. Öyle sorular var ki, sorarsınız, araştırırsınız, çözümlersiniz sonunda günlük yaşamda, başkalarıyla olan ilişkilerinizde, içinde yaşadığınız dünyada yanıtını bulursunuz. Aslında bizler sürekli olarak soru sorar ve farkına varalım ya da varmayalım, onların eşliğinde yaşama dünyasında yol alırız. Yaşamın zembereği soru-yanıt diyalektiğiyle işler, ilerler.
– Malum toplumumuzda çeşitli yerleşmiş sözler var. Mesel, “Çok sordun, yeter”, “Bu da soru mu?”, “Boş soru sorma.” Soru sormayı da yanıtı dinlemeyi de sevmiyoruz galiba?
Bize soru sorulmasından pek hoşlanmadığımız açık. Aileler çocukların çok soru sormasından bunalıyorlar genellikle. Oysa çocuklar soru sorma konusunda kışkırtılmalı, daha çok soru sormaları yönünde teşvik edilmeli. Çok iyi dinleyiciler olduğumuz da söylenemez. Dinleme, anlama, sorma, yanıt verme, araştırma, akıl yürütme, tutarlı olma gibi düşünsel ve sözel süreçler son derece önemli.
– Sizce çocuklar iyi soru sormayı nasıl öğrenir?
Çocuklar tam bir doğallık içinde soru sorarlar. Araştırırlar, sorarlar, sorgularlar… Ancak yetişkinler bu sorma istemini zaman içinde törpüler, bastırır. En verimli ortam olarak okullar, bu bağlamda çocuğu daha iyi noktalara getirebilir. Merak etmeyi, keşfetmeyi, öğrenmeyi, bilgilenmeyi harekete geçiren yetişkinler etkili olabilirler. Sorgulamayı içeren bir eğitim her çocuğumuzun hakkı.
– Felsefede soru sormak neden önemlidir?
“Düşünme yolu”, “bilme yolu” ve “yaşama yolu” olarak ortaya çıkan felsefe; sorularla var olur. Filozof kendine yönelir ve kendine sorar, yine kendisi yanıtlar. Üstelik sorularını tarihsel arka planı da dikkate alarak yanıtlarlar. Her şeyi sorgular, soru konusu yapar.
– Siz Maltepe Üniversitesi Çocuk Üniversitesi’nde “Çocuklar için Felsefe” eğitimi başlattınız. Çocuklar felsefe yapabilir mi?
Bu çalışmalarda üzerinde en çok durduğumuz nokta, onların soru sormalarına yardımcı olmak, bu konuda kolaylaştırıcı olmak. 2004’te Maltepe Üniversitesinde kurduğum Felsefe Bölümü, müfredatında “Çocuklar İçin Felsefe” dersine Türkiye’de ilk kez yer veren felsefe bölümü oldu. Bu ders Milli Eğitim Bakanlığınca daha sonra, o zamanki adıyla ilköğretim kurumlarında “Düşünme Eğitimi” olarak yer almaya başladı. Çocuklarla yapılan felsefe çalışmalarında asıl amaç, çocukların doğru soru sorma becerilerini geliştirmek olmalı.
– Çocuklarımızın aşırı teknolojiye ve ekrana maruz kaldığı bir çağda felsefe eğitimi ve soru sorma becerisi neden önemli?
Aşırı teknoloji, hangi yaşta olursa olsun, amacı belli değilse, kişiyi alıp götürüyor, kendinden ve başkalarıyla olan ilişkilerinden koparıyor, uzaklaştırıyor, yalnızlaştırıyor. En tehlikelisi de mekanikleştiriyor, aşırı teknoloji duyarlılıklarımızı azaltıyor. Ancak ekran çok da çekici. Hızlı akan ekran karşısında çocuklar kendinden geçiyor, zamanı unutuyor. İçinde bulunduğu ortamdan tümüyle kopuyor. Ekranın amaç değil, araç olduğu konusunda çocuk, sorgulayıcı olmalı. Teknolojinin artılarını, eksilerini çocuklarla tartışmalıyız. Bırakın çocuklarınız soru sorsun.
- Sizce eğitim sistemimiz soru soran bireyler yetiştirebiliyor mu?
Kimi ailelerde soru-yanıt diyalektiğinin, en iyi örnekleriyle yaşatıldığına tanık oluyoruz. Eğitim dünyamızda kimi kurumlarımız bu yolda çok çaba harcıyor. Çocuğu soru sormaya, keşfetmeye, düşünmeye, konuşmaya teşvik eden ailelerin, öğretmenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Ancak yapılması gereken çok şey var hâlâ… Unutmayalım, biz yetişkinler çocuklardan çok şeyler öğreniyoruz. Soru-yanıt ile elbette. Haydi çocuklar, gençler, yetişkinler, soru sormaya, dünyayı daha iyi anlamaya, dünyaya daha aydınlık gözlerle bakmaya var mısınız? “Soru soruyorum, öyleyse varım” demeye var mısınız?