Eyvah! Annem Bana ‘Erkek Kızım’ Dedi!

Geçenlerde British Council’in yapmış olduğu bir araştırmayla ilgili haberi okudum. Konu, kültür ve sanatta kadın ve liderlik modeli idi. Araştırma ile ilgili metinde en çok dikkatimi çeken cümle “Araştırmaya göre, toplumsal cinsiyet bakış açısından ele alındığında, kadınların yüzde 40’ı sektörde kadın olmanın zorluğuna dikkat çekerken, yüzde 25’i de mesleki hayatında bazen ‘erkek gibi davranmak’ zorunda kaldığını kabul ediyor” oldu. Kültür sanat alanını düşününce sanki kadınlar daha bir kadınlığını yaşayarak çalışır diye düşünüyordum. İstatistikler bana “Didem, onlar da kıdemleri yükseldikçe erkekleşmek zorunda kalanlardan, aynı kaderi paylaşıyorsunuz” dedi.

Şimdi “Kadınlığını yaşayarak çalışmak nedir?” diye soracaksınız. Bir işletmede, kırmızı ojemizden, eteğimize, masa üstündeki çiçeğimizden, uyarı konuşmamızdaki tonlamamıza kadar cinsiyetimizin gerektirdiği doğal akışta olabilmektedir.

Diyelim inşaat mühendisisiniz. İşinizin gereği arada denetim çalışması yapacaksınız. İnşaat alanına giderken “Etek giymek mi? Sanırım ben aklımı kaçırmış olmalıyım. Gidip inşaattaki çavuşa ‘Sabri Bey, plan şu alanda doğru işlemiyor, ekibinizle beraber şu demirleri bugün şu ölçülerle düzenlemenizi rica edeceğim’ ” mi diyeceksiniz yani? Sabri Bey yıllarca ‘Sabri Ustaaa!’ diye çağrılıp, yeri geldiğinde erkeklere has esprilerle yüzü güldürülen yeri geldiğinde yapılacak edileceklerle dolu emir kiplerine alışmış bir adam. Dünyanın sonuna işaret kadın bir mühendis gelmiş bir şeyler diyor, olacak iş mi? Düşünsenize, bir de bu inşaat firmasının başındakinin bir kadın olduğunu ve çalışanlarla iletişimde araya hiç erkek danışan almadığını. Ben iyice aklımı kaçırıyor olmalıyım.

Bu konuda aklıma değerli yazar Sunay Akın’la yaptığım kısa bir konuşma gelir. Bir gün Oyuncak Müzesi’nde gerçekleşecek yazar ile sohbette bizi şık kıyafetlerle gördüğünde ‘Hanımlar bugün ne kadar güzelsiniz gelecek yazarları kıskanıyorum’ demişti. Ben de kendi etkinliğinde daha şık olacağımızı vurgulamak için  ‘Sizin imza gününüzde söz döpiyes takımlarımızla geleceğiz’ demiştim. O da “Aman sakın ha iş hayatında erkek gibi olan kadınlara dönmeyin. Kendi benliğiniz ve kadınca seçimlerinizle var olun. Döpiyes kadınlara çalışma hayatında erkekleşmeleri için dayatılan bir giyim biçimidir” dedi.

Dünya genelinde bilimden siyasete pek çok alanda boy gösteren kadınların çoğunun giyim tarzından, tavrına ve konuşmasına erkeksi olduğunu görüyoruz. Türkiye’deki en çarpıcı örnek bu dönem aktif siyaset yapan Meral Akşener’dir. Ülke genelinde Akşener’le ilgili genel kanı, otoriter ve oldukça etkin konuştuğudur. Gözlemleyince, giyim tarzından söylemlerine onun erkeksi tavrının baskın olduğunu görürüz. Bu tarz Akşener için bilinçli bir seçim midir, yoksa yüzde doksan beşi erkeklerden oluşan bir siyasi yaşamda var olmak için tek yol mudur pek çok soru işareti doluyum. Aynı durum zamanın İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher (nam-ı diğer Demir Leydi) ve Almanya Başbakanı Angela Markel içinde geçerlidir. Bu örneklerin yanında siyasi hayatta kadının var olma mücadelesinde Brezilya milletvekili Ana Paula da Silva bu yıla damgasını vurdu.  Silva’nın meclise gelirken giydiği derin göğüs dekolteli ve kırmızı kıyafeti dünyada olay olmuş ve hakarete varan söylemlere dahi maruz kalmıştı. Vekil aslında bir kadının bulunduğu ortamda istediği gibi giyinebilme konusuna dikkat çekmek istiyor ve net bir dille ‘istediği gibi giyinebileceğini’ beyan ediyordu.

İş hayatında başarılı projelere imza atan, firmaya yenilikler getiren ve iyi bir yönetim tarzı ile yönetebilen her kadın yöneticiye ‘Helal olsun be erkek gibi kadın’ denir. Geçen gün de annem benzer bir cümle ile bana ‘Erkek kızım benim’ dedi. Annemin bu sözünü mutlulukla mı karşıladım? Elbette hayır.

Bazı hemcinslerimden bilirim ki bir kadınsa, yalnızsa hem anneyse, hem çalışıyorsa aynı anda birden fazla sorumluluğu yürütüyorsa, biri ona ‘erkek gibi’ kadın olduğunu söylediğinde gururu okşanır, benimse tam tersi gururum inciniyor. Çünkü bir kadının ‘erkek gibi’ olmasının ön koşulu her işle eş zamanlı koşabilme, anlık krizlerle başa çıkabilme, her ortama girebilme ve pratik düşünebilme yeteneği ile ölçülür. Çünkü ancak bir erkek çok çeşitli konu ve sorunlarla başa çıkabilir. Kadın ise bir yere kadar, hassastır ve kırılgandır. Aslında kadınların bir konuda çok çeşitli düşünerek alternatif üretme ve sorunlara pratik çözüm bulma yeteneği oldukça güçlüdür. O nedenle kriz yönetimini iyi başarırlar. Çok dövünüp ağlayacakları bir kriz olsa bile, sonunda ayaklanır o krizi yönetirler. İletişimde ses tonu ve duygu ifade etme yetenekleri, özellikle çatışma yönetiminde işletme çalışanlarına destek olur.

Şimdilerde ben bu konuda öz benliğimi ve kadınca güvenimi yeniden kazanmaya gayret ediyorum. Neden derseniz, sahip olduğum yeteneklerin benim erkek gibi olmamla bir ilgisi yok. Ben bir kadınım. Gelin görün ki, kadın gibi olursam dikkate alınmayacak ve dinlenmeyeceğim yönündeki tecrübelerim ve kaygılarım oldukça fazla. Bu nedenle, işletmedeki çalışanlara ve iş ortaklarımıza bir şey söylerkenki ses tonum, yazım tarzımla özel hayattaki Didem farklılık gösteriyor. Erkek yoğun bir işe alım görüşmesi yapacağım veya erkek yoğun bir toplantı ortamına gireceğim zaman o gün çok az makyajlı ve erkeksi giyim tarzına başvuruyorum. Benim hem çalışma hayatıma hem özel hayatıma tanıklık edenler aradaki fark nedeniyle hangisinde kendimi yansıttığım konusunda çelişkiye düşebiliyorlar. Elbette her ikisi de benim, iş yerindeki tavrım yılların dayatmasının talihsiz bir sonucu. Biliyorum ki ben düzelirsem tavrım işletmedeki tüm kadın çalışanlara yol ve yön olacak.

Öncelikli dileğim, biz kadınların iş yerlerindeki her kademede erkeklerle eşit sayı, eşit ücret ve eşit kariyer hakkına sahip olabilmemizdir. Bununla beraber, kendimle beraber tüm kadınlara tavsiyem şu: Bizler her ne iş yapıyorsak, kadınca tavrın ve giyimin bizim çalışmamızda kötü bir izlenim veya bir engel oluşturmayacağına inanalım. Her işletmede kız kardeşlik kavramını yayalım. Hemcinsler olarak birbirimizin yaşadığı kaygı ve çelişkilerde birbirimize destek olalım.

Zaman alacak ama inanıyorum ki kadınlar bu dünyaya kendi yorumlarımızla türlü güzellikler katacağız.

Didem Yeşim Pektok

Önceki İçerikYeni Neslin Dilini Anlama Kılavuzu
Sonraki İçerik10. Antalya Kitap Fuarı Açıldı
Didem Yeşim Pektok
“İşim: İnsan Konu: Le’biderya. Ufuk çizgisiyle arkadaşlığımda ‘İnsan’ a dair en güzel manzarayı mekan edindim. Olumlu fikir üretir, iyi paylaşım yaparım.” Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat ve Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümleri mezunu Pektok, 1993 yılından beri reklam, satış, bankacılık ve eğitim alanlarında çalışmıştır. Bilişim teknolojileri alanında eğitim veren bir kurumun ortağıdır ve kurumun insan kaynağı, finansman, eğitim koordinasyon birimlerinden sorumlu yöneticisidir. Aynı alanlarda kurumsal eğitimler verir. Kadınların toplum içinde eşit haklara sahip olması için çalışan sosyal sorumluluk platformunun lideridir. 2014 yılından beri Martı Dergisi’nde insan, kadın, çocuk konularında yazar ve okuduğu kitaplarla ilgili okur gözünden yorumlarını paylaşır.