Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı, 5. Alışkanlık “Önce Anla, Sonra Anlaşılmayı Bekle”

“Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı” kitabında 5. alışkanlık empatik dinleme ile ilgili.

Empatik dinleme hakkında sayısız şey okudum. Fakat insanların gerçekten neden dinlemeye bu kadar az gönüllüğü olduğunu, Stephen Covey’in kitabı sayesinde keşfettim.

Çoğumuz iletişimin konuşmayla başladığını sanırız. Halbuki tam tersi. Kozmik şakalardan biri olsa gerek, dinlemek bu kadar önemliyken, okullarda yıllarca okuma-yazma-konuşma öğretilirken, sıra dinlemeye gelince ayrılan süre maalesef çok kısa.

Göz Doktoru Hikayesi

“Diyelim ki gözleriniz ağrıyor ve bir doktora gidiyorsunuz, doktora derdinizi anlatıyorsunuz. Doktor da çıkarıp kendi gözlüğünü veriyor size. “Ben 10 yıldır bunu takıyorum, hiçbir şikayetim kalmadı” diyor. Siz bu gözlüğü takabilir misiniz? Hatta bir adım ötesi bu doktora bir daha gider misiniz?”

Kitapta yer alan bu “teşhisten önce tedaviyi veren doktor” öyküsüne bayıldım. Hiç birimiz böyle bir doktora gitmek istemeyiz. Ancak iletişim kurarken işte biz de bu doktora benziyoruz. Gerçekten dinlemeden öneride bulunmaya, tavsiye vermeye bayılıyoruz. 

Empatik Dinleme

Empatik dinleme, anlama niyetiyle dinlemek demektir. Günlük hayatta anlama niyetinden çok, yanıtlamak için dinliyoruz. Bazen de seçerek dinliyoruz, bir nevi konuşma sırasının kendimize gelmesini bekliyoruz. Bunun da ötesi ve daha fenası kontrol etme dürtüsü ile dinlemek.

Hepimizin karşımızdaki insanı dinlemeden değerlendirdiği, ona akıl verdiği durumlar olmuşur.  Kontrol etme dürtüsünün davranışımızdaki görünür halleri bunlar.

Peki, nasıl empatik dinleyeceğiz? Empatik dinleme “aktif dinleme”, “ayna tutma” gibi metodları kullansa da bu uygulamalardan daha fazlası: İnsanları, derinlemesine, duygusal-fiziksel-zihinsel ve hatta söylenmeyenlerle beraber bir bütün olarak anlama.

Bu kolay bir iş değil, benim gibi naçizane koçluk yapanlar bilir. Pek de alışık olmadığımız bir dinleme şekli. Tam odaklanmak istiyor. Varsaymak yerine sorarsınız, dünyayı karşınızdakinin merceğinden görmeye çalışırsanız kolaylıkla yaparsınız. Sempatideki gibi bir onaylama yoktur işin içinde (onaylama da bir tür yargı olacağı için), çok nötr bir halde dinlersiniz. Sonuç ise inanılmazdır. Ailem dışında birisi, ilk kez beni böyle dinlediğinde gözlerim dolmuştu.

Şu an içinizde bulunduğunuz odanın havası tükenmekte olsa, eminim elinizdeki tablet veya bilgisayarı bırakıp koşa koşa kaçardınız, bu yazı umrunuzda bile olmazdı. Soluk alıp verebilmek tek motivasyon kaynağınız olurdu. İşte empatik dinlemek de karşıdaki kişiye psikolojik soluma olanağı sağlayan, benzersiz ve paha biçilmez bir deneyim.

Dinlemek bu kadar önemliyken o halde neden dinleyemiyoruz?

Kitabın bu kısmı çok can alıcı. Gerçekten dinlediğimizde etkilenebilir hale geliyoruz da ondan. İnsanoğlu hayli kırılgan bir varlık, etkilenebilir olmak, kırılgan olmak maalesef hala güçsüzlük ve zayıflık gibi algılanmakta. Oysa insan sandığından daha güçlü ve hayat paradoksal; kırılganlığımızı kabul ettiğimizde otantik gücümüze kavuşuruz. Gerçekten etkilenebilir olduğumuzda başkalarını  etkileyebiliriz. 

Sonra “Anlaşılmaya” Çalış

Bir önceki alışkanlıkta olgunluğu cesaret ve düşüncelilik arasındaki denge olarak tanımlamıştık. Anlamaya çalışmak düşünceli olmayı gerektirirken, anlaşılmak ise cesaret istiyor.

Anlaşılmayı sağlamak 5. alışkanlığın yarısıdır. Anlaşılmayı sağlamak, Kazan/Kazan çözümleri için anlamaya çalışmak kadar önemlidir.

Zaten önce anladığımız için karşıyı ve kaygılarını, anlaşılmak otomatik olarak kolaylaşır. Kendi meselemize saplanıp kalmaktan ziyade bazen başlangıçta düşündüğümüzden farklı şeyler söylerken bile bulabiliriz kendimizi. Görüşlerimiz zaman içinde değişebilir çünkü. Yine karşımızdaki insanın söylediklerimizi tam olarak anladığından emin olmamızı cesur davranarak (soru sorarak, inisiyatif alarak, açık ve güvenli tavırla) sağlayabiliriz.

Uygulamalar

Birisiyle konuşurken kendinizi onun sözcüklerine birkaç dakikalığına kapatın. Yalnızca seyredin. Size sözcüklere dökülemeyen ne gibi duygular iletiyor? Bu uygulama duygusal seviyede dinlemenizi kolaylaştır.

Ailenizden veya çok yakın bulduğunuz biriyle empati kavramını paylaşın ve onu gerçekten dinlemeye çalışacağınızı belirtin. Bir hafta sonra ondan geri bildirim isteyin. İlişkinizde ne gibi değişiklikler gözlemlediniz?

Bundan sonraki iletişimlerinizde kendiniz ara sıra yoklayın, ne kadar akıl veriyorsunuz, dinlemeden değerlendirip yorum kısmına geçiyorsunuz? Bunu fark ettiğinzde durun ve karşınızdakine “Kusura bakma tam dinleyemediğimi fark ettim, yeniden başlayabilir misin?” deyin. Böylelikle ortamın farkındalığını artırmakla kalmaz, aynı zamanda ilişkinize yatırım yaparsınız.

Şeyda Bodur

Önceki İçerikAvluda Hacı Yağı
Sonraki İçerikDedemin Kokusu
Şeyda Bodur
Kendini anlatmak dünyanın en zor şeylerinden biri bence. Sürekli değişip dönüşürken, yaşam biteviye bizi şekillendirirken, sahi ben kimim? Değişmezlerim var mı, varsa neler? Dilerseniz beni yazılarımdan sizler tanıyın. Yine de beni heyecanlandıran kavramlar ortaya bırakayım, birer ipucu niteliğinde; Akdeniz, çiçekler, iletişim-İkizler burcu, Boğaziçi üniversitesi, kız kardeş, hak-miras, nezaket, ilk yaz, disiplin-aylaklık, Türk kahvesi, demli çay-simit, kiraz-karpuz, keyif, keşif, denge, dönüşüm, mistik, holistik, seyahat, sahici paylaşımlar, samimi sohbetler... Burada sadece yazmaktan ve okumaktan bahsetmek istiyorum. Neden mi yazıyorum? Biliyorum bencilce olacak, herşeyden önce bana iyi geliyor. Düşüncelerim netleşiyor, duygularım alan buluyor, sakinleşiyorum, sadeleşiyorum, “O”lanla hizalanıyorum, kendimi ifade ediyorum, üretiyorum, yaratıyorum, yüreğimi ortaya koyuyorum, yaşama katılıyorum, meydan okuyorum, “ben de varım” diyorum, belki ortaklık arıyorum ve daha nicesi...Satırlara sığmaz. Neden mi okuyorum? Sözü bir Usta’ya bırakmak istiyorum izninizle, ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla... “Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır…” Edip Cansever