Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı, 2.Alışkanlık: Sonunu Düşünerek İşe Başla

Bu serinin ilk yazısı “Proaktif Ol” için tıklayınız.

Stephen Covey’in “Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı” kitabından devam ediyoruz. Bir önceki yazımda 1. alışkanlık olan proaktif olmaya odaklanmıştık. Bu yazının konusu ise aynı zamanda 2. alışkanlık olan sonunu düşünerek işe başlamak.

Yazar, bu bölümün başında bizi bir cenazeye davet eder, cenaze töreninin birden bire bizim cenaze törenimiz olduğunu belirtir. Hakkımızda konuşacak 4 kişi vardır: Yakın ailemizden birisi, arkadaşlarımızdan birisi, iş çevremizden biri ve en son olarak da hizmet verdiğimiz toplumsal kurumdan biri.

Eğer bu sizin cenaze töreniniz olsaydı neler söylenmesini isterdiniz hakkınızda, bir eş, dost, çalışan olarak? Oradakilerin yaşamlarına ne gibi bir katkıda bulunmuş olmayı, onlarda nasıl bir katma değer yaratmayı arzulardınız? Bu konularda neler dile getirmelerini isterdiniz?

Kendi İlk Yaratıcınız Olmak

Yaşamda her şey iki kez yaratılmıştır, biri zihinde, diğeri fiziksel olarak. Her şeyin iki kez yaratılıyor olması bir ilkedir, ancak maalesef bütün ilk yaratımlar bilinçli bir tasarım sonucu oluşmaz. Aile, eğitim ve çocukluktan getirilen koşullanmaların veya bilinçsiz senaryoların bir ürünüdür diyebiliriz.

Cenaze törenimize dönecek olursak, bizim ardımızdan neler söylemek isteyecekleri direkt bizim nasıl bir yaşam sürmek istediğimizle alakalı değil mi? O zaman kendi hayatlarımızın ilk yaratıcısı olmamız mümkün mü? Elbette, pekiyi ama nasıl?

Gerek ilk alışkanlık proaktivite olsun, gerek ikinci alışkanlık olsun benzersiz bir yeti olan özbilince dayanır. 1. alışkanlık “hayatının programını yazabilirsin, programcı sensin” derken, 2. alışkanlık “ne yazacağına dair”dir yani kısacası “programı yaz” der. Programı yazmanın ilk adımı ise herkesin birer kişisel misyonunu olması.

Kişisel Misyon Bildirgesi

Bir misyon bildirgesi önemlidir, kişisel anayasanız gibi düşünebilirsiniz. Çerçeveyi belirler. Temelde değişmez, ancak ufak tefek güncellemelere ihtiyaç duyulabilir zaman içerisinde. Bir misyon bildirgesi hazırlarken odak noktanız; ne olmak istediğiniz (karakter), ne yapmak istediğiniz (katkılar ve başarılar) ve bunları yaparken yaşayıp çevrenize de yaşatacağınız ilkeler veye değerler olmalı. (Kitapta bununla ilgili pek çok örnek var).

Misyon yazarken en çok dikkat edilecek nokta, dünyayı gördüğümüz mercekten başlamamız gerektiği. Öncelikle elimizdeki haritanın araziyi doğru tanımladığından emin olmamız gerekir, değil mi? Eğer Datça’ya gitmek istiyorsak ancak harita Mardin’i işaret ediyorsa bu elimizdeki haritanın hiçbir işe yaramayacağı anlamına gelir.

Bu bahsi geçen merkezler ne olabilir?

Kimi için eş, kimi için aile, bazıları için para veya iş, bazıları için ise mülkiyet, dost/ düşman, zevk, cemaat olarak sıralanabilir. Hele ki son zamanlarda çokça popüler olan “ben merkezlilik”ten bahsetmeden olmaz. Çoğu değeri hiçe sayan, diğer bireyleri ezip geçen bir bencilliktir “ben merkezlilik”te söz konusu olan.

İnsan kendi gözündeki çapağı görmezmiş derler. Çok doğru. Genelde kendi yaşam merkezlerimizi değil de, başkalarının yaşam merkezlerini daha kolay ayırt ederiz. Hepimiz bir şekilde para kazanmaya tüm enerjisini vermiş, varını yoğunu bu yönde harcayan birileriyle muhakkak tanışmışızdır. Peki, bu değerlerden hangisi en makbul?

İlkeler

Cevap veriyorum, E şıkkı. Yani hiçbiri. Yukarıda sayılmış olan merkezlerin hepsi geçici, bunların hiçbiri bize kalıcı bir bilgelik, tutarlılık, rehberlik, mutluluk, kaynak sağlayamaz.

Gerçek güç kaynağımızı bunlara dayamamız, sahte bir güç algısı içinde olduğumuzu gösterir. Oysa gerçek güç, doğuştan gelen değer duygusundadır. En etkin mercek ise ilkelerdir.

İlkeler derin, temel gerçeklerdir. Geçerlilikleri kişi-zaman-olaya bağlı değildir. Değişmezler. Evrenseldir. Bizi boşamaz, yarı yolda bırakmaz, satmaz, bize küsmez, amaçları bizi kontrol etmek de değildir. Sadece adına hayat dediğimiz halıyı ince ince tutan ilmiklerdir. Onlara güvenebiliriz.

Uygulama

Daha önce bahsetmiş olmalıyım, ancak tekrarlamakta fayda var. Her alışkanlığın sonunda bir uygulama bulunmakta.

Bu bölümdeki en mühim uygulama, bir misyon bildirgesi hazırlamaya dair. İster kendiniz, ister aileniz, ister kurumunuz için olsun. Önemli bir nokta, misyonun insanın hayatındaki rolleri ve hedefleriyle uyumlu olması gerektiği. Bunu yaparken yararlanabileceğiniz unsurların başında yazmak geliyor.

Yazmak bilinç ve bilinçaltını bütünleyen faaliyetlerden biri, ayrıca bizi netleştiren bir eylem. Misyon bildirgesini yazarken aşağıdaki tablodan faydalanabilirsiniz, hatta bu işler için danışmanlık yapan birilerinden destek alabilirsiniz.

Etkinlik alanı Karakter Katkılar Başarılar
Aile
Arkadaşlar
İş
Cemaat/ Sosyal Hizmet vb.

 

Vizyonum ve değerlerim ışığında misyonumu belirlemek bana çok şey kattı. Hayatta ne yapmak, neye odaklanmak istediğimi bulmakla kalmayıp zamanım ve enerjimi nasıl yönetmem gerektiği konusunda da düşüncelerim hayli berraklaştı. Bu 3. alışkanlıkta da göreceğimiz üzere, zaman ve hatta kendimi yönetmedeki etkinliğimi artırdı.

Denemeye değer, ya sizce?

Şeyda Bodur

Önceki İçerikOsmanlıca El Yazmaları Sergisi: Hafıza-i Beşer, Osmanlı Yazmalarından Hikâyeler
Sonraki İçerik2019 Booker Ödülü Margaret Atwood ve Bernardine Evaristo’nun Oldu
Şeyda Bodur
Kendini anlatmak dünyanın en zor şeylerinden biri bence. Sürekli değişip dönüşürken, yaşam biteviye bizi şekillendirirken, sahi ben kimim? Değişmezlerim var mı, varsa neler? Dilerseniz beni yazılarımdan sizler tanıyın. Yine de beni heyecanlandıran kavramlar ortaya bırakayım, birer ipucu niteliğinde; Akdeniz, çiçekler, iletişim-İkizler burcu, Boğaziçi üniversitesi, kız kardeş, hak-miras, nezaket, ilk yaz, disiplin-aylaklık, Türk kahvesi, demli çay-simit, kiraz-karpuz, keyif, keşif, denge, dönüşüm, mistik, holistik, seyahat, sahici paylaşımlar, samimi sohbetler... Burada sadece yazmaktan ve okumaktan bahsetmek istiyorum. Neden mi yazıyorum? Biliyorum bencilce olacak, herşeyden önce bana iyi geliyor. Düşüncelerim netleşiyor, duygularım alan buluyor, sakinleşiyorum, sadeleşiyorum, “O”lanla hizalanıyorum, kendimi ifade ediyorum, üretiyorum, yaratıyorum, yüreğimi ortaya koyuyorum, yaşama katılıyorum, meydan okuyorum, “ben de varım” diyorum, belki ortaklık arıyorum ve daha nicesi...Satırlara sığmaz. Neden mi okuyorum? Sözü bir Usta’ya bırakmak istiyorum izninizle, ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla... “Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır…” Edip Cansever