Film izlemeyi seviyorum. Hatta geçtiğimiz yıl kendime bir hedef koymuştum: Her gün bir film izleyeceğim. Gün bittiğinde gözlerimden değil, kalbimden taşan cümleler oluyordu. Bazı filmler sadece izlenmez, yaşanır. İşte Dingin Savaşçı (Peaceful Warrior) da o filmlerden biri.
“Film ile Sohbet” adını verdiğim çalışmalarımda sıkça kullandığım, ilham veren yapımlardan biri. Gerçek bir hikâyeye dayanıyor. Yazar Dan Millman’ın aynı adlı kitabından uyarlanmış. Konu basit görünüyor: Olimpiyatlara hazırlanan genç bir sporcu olan Dan’in, geçirdiği ciddi kazadan sonra yaşadığı içsel dönüşüm. Ama işte sinemanın büyüsü burada başlıyor: Basit olan, derinleşiyor.
Bir Kaza Her Şeyi Değiştirir… Ya da Başlatır
Dan, genç ve yetenekli bir sporcu. Bedeni güçlü, zihni ise hep bir adım önde. Ancak geçirdiği kaza sonrası sadece bedenini değil, ruhunu da yeniden inşa etmek zorunda kalıyor. Tam da bu noktada hayatına giren gizemli karakter, ona bambaşka bir dünya sunuyor.
Bu karakteri, usta oyuncu Nick Nolte canlandırıyor. Filmde ona Sokrates diyorlar. Dan’e hiçbir zaman nasihat vermiyor; sadece sorular soruyor, bekliyor ve gösteriyor. Bir öğretmen gibi değil, bir rehber gibi… Sert ama sevgi dolu, ketum ama derin.
Paul Wesley’in gençliğiyle, Nick Nolte’nin bilge duruşu karşı karşıya geliyor. İkilinin sahneleri, film boyunca sadece bir diyalog değil, bir uyanış süreci gibi izleniyor.
Anın Gücü: Neredesin? Burada. Saat Kaç? Şimdi. Nesin Sen? Şu An.
Film boyunca defalarca düşündüm: Anda kalmak ne demekti gerçekten?
Ve bu sahne geldi:
— “Neredesin Dany?”
— “Burada.”
— “Saat kaç?”
— “Şimdi.”
— “Nesin sen?”
— “Şu an.”
Bu sahne beni sarstı. Tekrar tekrar izledim. Bu kadar sade ve bu kadar etkileyici… Çünkü zamanın içinde savrulurken unuttuğumuz şeyin adını koyuyordu: “Şu an.”
Sadece Spor Değil, Hayatın Kendisini Anlatıyor
Film sadece bir sporcunun toparlanma hikâyesi değil. Aynı zamanda kimliğini yeniden kuran bir gencin yolculuğu. Herkesin yaşadığı o çatallanmış yolda; “devam mı, vazgeçmek mi?” dediğimiz yerde Dan’in karşısına çıkan bu yol ayrımı, izleyiciye kendisini sorgulatıyor.
Ve filmde altı çizilecek o kadar çok cümle var ki! Her biri bir duvar yazısı gibi kalıyor insanın zihninde:
“Aptallar tepki verir, cesurlar harekete geçer.”
— Düşünmeden savrulanlarla, bilinçle adım atanlar arasındaki farkı daha iyi anlatan bir cümle olabilir mi?
“Sevilmesi en zor olanlar, sevilmeye en çok ihtiyacı olanlardır.”
— İnsan ilişkilerine, özellikle gençlerle çalışan biri olarak bu cümle beni derinden etkiledi.
“Ölüm nedir ki, bazıları hiç yaşamıyor.”
— Yaşıyoruz ama ya hissediyor muyuz? Uyanıyor muyuz? Gerçekten yaşıyor muyuz?
“Tek yapman gereken, seçimlerinin farkında olmak ve eylemlerinden sorumluluk almak.”
— Gelişim yolculuğunun en özlü tariflerinden biri.
Yol Değil, Yolculuk Kıymetli
Filmin sonunda şu sözü duyduğumda içim titredi:
“Yolculuğun kendisi mutlu eder bizi, varılacak yer değil.”
Bu sözü alıp bir kâğıda yazdım, çalışma masamın kenarına iliştirdim. Çünkü tam da bunun için yaşıyoruz. Hedefler önemli, evet. Ama o hedeflere giderken kim oluyoruz, nasıl dönüşüyoruz, neyi bırakıyoruz, neyi alıyoruz? Asıl kıymet burada.
Senin Cümlen Hangisi Olur?
Dingin Savaşçı’yı izlerken herkesin kalbine dokunan farklı bir sahne, farklı bir cümle olabilir. Ben kendi cümlelerimi buldum. Belki sen de izledikten sonra kendi cümleni bulursun.
Yaz bana. Hangi sahne seni tuttu, hangi söz sende yankılandı?
Birlikte konuşalım. Çünkü bazı filmler sadece izlenmez…
Paylaşılır. Düşünülür. Dönüştürür.
Sevgiyle,
Yasemin Sungur





















