Deniz Doğruöz ve Teo Haselo’nun yolu Oyuncak Müzesinde buluşmuş…

“Bundan Sonra Hayatımdaki Her Yıl Bana Hediyedir” Teo Haselo

Psikolog, Tahta Oyuncak Atölyesi Yaratıcısı, Teo Dede’nin takım arkadaşı, DEDİO Çocuk Atölyeleri Kurucusu Deniz Doğruöz’le sohbet ettik bu ay. Aziz Nesin Vakfı’ndan İstanbul Oyuncak Müzesi’ne uzanan kariyer yolculuğunda, Teo Dede’nin tecrübeleri de, yol gösterir nitelikte.

Mesleğinizi ve yaptığınız işi kısaca bize tarif edebilir misiniz?
Koç Üniversitesi, Psikiyatri Bölümünü, Psikolog olarak mezun oldum. Psikolog olarak başladığım kariyerime sonrasında Tahta oyuncakları kullanarak anne ve babaların ilişki kurmalarını sağlayan bir iş kolu oluşturduk. Koç Üniversitesinden, Psikolog olarak mezun oldum fakat Psikoloji aslında sorunları tedavi etmek için sonuçla ilgilenir ve hedefi tamiri etmektir. Biz ise önleyici alanda çalışmayı seçtik.

Tahta Oyuncakları kullanma fikri nasıl gelişti ve bu işi ne zaman ve nasıl kurdunuz ?
Bu İşin aslında 2 miladı var. 2002 yılında Azizi Nesin Vakfı’nda psikolog olarak çalışmaya başladım. Yapılan araştırmalarda özellikle çocukların kendi ürettikleri oyuncaklar ile severek oynadığını bunun yanında bir şeyler üretmenin onları olumsuz davranışlardan uzaklaştırdığı bilinen bir gerçeklikti. Aziz Nesin Vakfı’nda da bir çok üretim atölyesi vardı.

Aziz Nesin’i önce nasıl tanıdınız ?
Kitaplarından ve tabii ki Teo ile tanıma fırsatı buldum. Teo eşi ile Aziz Nesin Vakfına gönüllü çalışmaya geliyor. Teo orada Marangoz Atölyesi kuruyor, eşide bahçe işleri ile ilgileniyordu. Teo ile tanıtığımda ben 25 yaşındaydım, Teo da 73 yaşındaydı.

Bize, Teo Dede den ve onunla nasıl tanıştığınızdan bahseder misiniz?
Teo Haselo Hollanda doğumlu. Aziz Nesin Vakfına çalışmaya geliyor, insanlar onu o kadar çok seviyor ki, soyadını Türkçeleştirip Hasan Amca diye hitap ediyorlar.

Teo’nun marangoz atölyesine gidip onunla tanıştım. Vakıf için kuracağım Oyuncak Atölyesi için ondan yardım istedim. Yapacağım işte bana tahta oyuncakların lazım olduğunu ve bana tahta oyuncağın yapımını öğretmesini istedim. Teo bana tahta oyuncak yapımını öğreteceğini fakat önce birlikte Aziz Nesin Vakıfı için yaptığı arşiv dolaplarının yapımı için benden yardım istedi.

Önce vakfın arşiv dolaplarını birlikte yapıp tamamladıktan sonra oyuncak atölyesi çalışmalarına Teo ile başladık. Çocuklar yaptıkları oyuncakları satıp hem aile bütçesine katkı sağlamış oluyorlardı, hemde aileleri ile iletişimlerinde gözle görülür bir gelişme fark ediliyordu. Çocuklarla yaptığım bu çalışmalarda ben de onlarla iletişimde kalıp, onlarla konuşuyordum. Bu, aynı zamanda terapi oluyordu.

Teo İngilizceyi çok iyi konuştuğu için ben ona çocuklarla iletişim kurmasında yardımcı oldum. Hatta o kadar çok konuşuyorduk ki, benim aksanımı bile etkilemiştir. Benim İngilizcem Hollanda aksanı ile konuşulan bir İngilizce oluşmaya başladı. ( Birlikte Güldük :) )

Ne kadar süre Teo ile birlikte çalıştınız ?
2002 – 2005 yılına kadar, vakıfta çalıştım. 3 yıl onunla birlikte çalıştıktan sonra dost olduk. Teo hep meslektaşlarının gitmediği yerlere gitmiştir. Teo 18 yıl Aziz Nesin Vakfı’nda gönüllü olarak çalıştı. Teo’dan öğrendiğim bir başka unsur :
“Bir işte, zihnini kullanan bir entellektüel aynı zamanda elinide kullanmayı öğrenmeli” demişti.
Vücut ile zihin aslında bir arada işleyen bir şey, el becerisini kullandığınızda zihinsel yapılan işleride destekliyor.

Teo’dan öğrendiğiniz bu bakış açısı size hangi kazanımları sağladı ?
Zihnimi ve ellerimi kullanarak ve bu bakış açımı daha da büyüterek, kendi Atölyemi ve işimi kurdum. DEDİO da, kendi oyuncaklarımızı kendi atölyemizde ürebiliyoruz. Bu oyuncakları yaparkende anne ve babaların birlikte yapabileceği şekilde sunuyoruz. Bazen oyuncağı başka birisinin üretmesinin daha uygun olacağını ve daha az toza maruz kalacağımızı düşünmüyor değiliz. Ama bunu yapmam durumunda oyuncağı benim üretmediğimi düşünürsek, hayatımın daha verimsiz olacağını ve yaratıcılımın zamanla azalacağıda kuşku götürmez bir gerçekliğe götürmektedir.

O yüzden üretme becerisi kazanmak, insan hayatında sevgi kapasitesinin artmasına sebeb oluyor. Bende kendim ürettiğimde keyif alıyorum. Çocukları her iki ortamda da gözlerken, benim yaptığım ürünleri daha çok tercih ettiklerini gözlemlerken, benim yaptığım ürünleri daha çok tercih ediyorlar.

Oyuncakları nasıl yapıyorsunuz ?
Oyuncakları elde yapıyoruz, hiç makina kullanmıyoruz. Her biri, birbirinden farklı kalıplarda çıkıyor. Bakınca farklı olduğunu anlarsınız. Bir baba bir İstanbul Oyuncak Müzesine oğlu ile birlikte geldiğinde, bizimle şunları paylaşmıştı. :)
“ Oh be, hiç biri mükemmel değil :) “

İnsanlar artık kusursuzluktan sıkılmıştır. Oyuncaklara bakınca basit, renksiz ve insanların yapabileceği oyuncaklar olduğunu görebilmektesiniz. Hayatta da insanlar basitliği ve sadeliği seçiyorlar.
Teo sokrotik birisiydi, usta olduğunu kabul etmeyip, öğreneceğim çok şey var derdi.Hiç bir zaman bu işin ustası değilim, daha iyi yapanlar vardır bakış açısıyla üretirdi.

İstanbul Oyuncak Müzesi ile nasıl tanıştınız ?
Teo ve ben İstanbul’da Oyuncak Müzesi kurulduğunu öğrendik. Teo ile birlikte müze kurulduktan 6 ay sonra geldik. Beraberimizde oyuncaklarıda yanımızda getirdik, Sunay Akın oyuncaklar ile oynamaya başladı :) Sonra bize dönüp :

“Ben hayatım boyunca sizin gibi birilerini aradım, Pazar günleri bizimle birlikte burada çalışma yapar mısınız ? “ dedi. Bizde bu teklifi değerlendirip, Pazar günleri oyuncakları satmaya başladık.

Yaptığınız bu işte, müzeye gelen çocukların ve ailelerin duygu ve düşünceleri nelerdi ?
Çocuklar ve aileler bir süre sonra oyuncakların boyasız olmalarınıda istedi. Kendilerinin boyamak istediklerinide dile getirdiler. Basit olan figürleri daha çok tercih ettiyorlardı. Teo ile işimiz bittikten sonra oturup konuşuyorduk, bu hafta hangi oyuncaktan ne kadar yapalım yada hangi oyuncak daha çok tercih edilir ? Yapacağımız oyuncaklarda buna göre karar verip hareket ediyorduk. Mesela ; insanlar bize öneri getridikçe , pinokyo, Taş Devri’nin Fred Çakmaktaş arabası ve model ev yapmaya da başladık.


Sizin üretirken daha yaratıcı ve yenilikçi olmanızda kimler katkıda bulundu?
Teo, çocuklar, aileler ve tabii ki eşim Didem Doğruöz. Ben yıllarca aynı şeyi yapardım. Fakat eşim de burada yaratıcılık konusunda harika çalışmalar yapmıştır. Doğadaki objeleri kullanıp onları oyuncağa başarılı bir şekilde eklemiştir.

İstanbul Oyuncak Müzesinde Teo dan sonra sizin devam etmeniz nasıl gerçekleşti ?
Ben aile eğitimcisi olarak ve farklı şehirlerde seminerler vermek için sürekli konum değiştirmeye başladım. Teo uzun yıllar her haftasonu buraya gelip burada çocuklar için oyuncak yapmaya devam etti.

Teo Müzeyi ve çocukları çok seviyordu ve bunu yapmaktan keyif alıyordu. Teo once kanser olduğunu öğrendi fakat bununla nasıl yaşayacağını da öğrendi ve vefat etmeden once buraya gelip herkes ile vedalaştı, Teo ölmeden once bana şunu dedi: “ Bundan sonra hayatımdaki her yıl bana hediyedir.”

83 yaşında, son doğum gününü kutlarken, hayatındaki son hediyesini sordum.

“Hiç durmadan oyuncak yapmaktır” dedi. Gerçekten hiç durmadan oyuncak yaptı. Mücadeleci ve pes etmeyen yapısı ile bana örnek oldu.

Teo, her pazar Oyuncak Müzesi’ne geldiğini ve buradaki çocuklarında yıllar geçse bile buraya geldiklerini iletti. Bu bağın kopmamasını istedi. Bunu benim yapıp, yapamayacağımı sordu. Bende Sunay Akın da uygun gördüğü taktirde seve seve yapacağımı ilettim. Teo dan sonra bu şekilde ben devam etmiş oldum.

Siz ve Teo arasında 50 yaş olmasına rağmen, sizin ilişkinizde bu kadar güzel gelişmesini sağlayan en önemli öğreti ne olmuştur ?
Teo genelde şunu fark etmişti; gençler ile yaşlılar arasında bağlar kopuk, aslında birbirlerinden beslenecekleri çok şey var. Biz iki farklı kuşak olmasına ragmen bir şeyler yapabileceğimizi kanıtladık :) Birlikte çalışarak daha çok öğrenebileceğimizi gördük.

Hayatınızda örnek aldığınız birileri var mı?
Hayatımda hala bir tesisat ustasını, öğretmen bir arkadaşımı, işini çok seven bir esnafı, bir garsonu, bir pilotu, bir hostesi, bir pastacıyı yani herkesi örnek alıyorum. Onlardan çok şeyler öğreniyorum.

Gelecekteki planlarınız neler ?
Birlikte üretebileceğimiz ve kızımız Nil’i de birlikte büyütebileceğimiz bir iş ortamını yaratmak istedik. Ayrıca anne ve babaların birlikte yapmaktan ve paylaşmaktan keyif alabileceği, sanatsal ve öğretinin birlikte olabileceği ortamları geliştirmek ve devam ettirmektir.

Çocukluğunuzda hayalinizdeki meslek neydi?
Dedem ile vakit geçirmeyi severdim. Hep ev yapardık, benim hayalimde mimar ya da müteahhit olmak vardı. Ev yapmak isterdim. Mimar olamadım fakat atölye çalışmalarında anne – babalar ve çocuklarla Modifiye Ev yapmaları için yaratıcı çalışmalar yapıyorum. Evet ev yapıyorum ama ebatı hiç önemli değil :)

Nasıl bir öğrenciydiniz ?
Öğrenciyken spor yapmayı severdim. Spor yaparak eğitimi devam ettirdim. Koç Üniversitesi’ni okurken hem okuma hemde çalışma imkanı buldum. Öğrenimimi hem üreterek hemde çalışarak geçirdim.

Okulda sevdiğiniz dersler nelerdi ?
Matematik ve tarih en çok sevdiğim derslerdi. Atatürk’ü çok okudum, tarih en sevdiğim dersti, özellikle kişiselleştirilmiş tarih hep ilgimi çekmiştir.

En sevdiğiniz öğretmenleri hatırlar mısınız ? Hangi özellikleri dikkatinizi çekerdi?
Derhanede psikoloji ve felsefe derslerine giren bir öğretmen vardı. O yüzden psikolojiyi tercih ettim. Hayata bakışı daha farklıydı. Birde matematik öğretmenlerimi çok severdim.

Matematik öğremenimin işini sevmesi ve matematikten eğlenmesi benim hoşuma giderdi. Felsefe öğretmenimde de hayata bakarken esnek bakması, bir şeye bakarken kötü demezdi, farklı bir bakış açısı derdi. Bir şeyi yargılamadan ve kötülemeden, düşünsel olarak esnek olması beni etkiledi.

Okul hayatınızda ne gibi şeylerle ilgileniyordunuz, ne tip etkinliklere katılıyordunuz ?
Okul hayatımızda spor ile ilgilenirdik.

Üniversite eğitimi size neler kattı ?
Üniversite eğitimi bilimsel olarak farklı bakış açılarını geliştirebilme, birşeye farklı bakabilme nosyonunu kazandırdı. Aziz Nesin Vakfı’nda çalışabilmek bana iş deneyimini kazanmamı öğretti.

Sizin geçtiğiniz yerlerde geçecek olan öğrencilere tavsiyeleriniz, motive edecek, daha başarılı olmaya yönlendirecek önerileriniz var mı?
Özellikle üniversiteki psikoloji öğrencilerine şunu iletmek istiyorum:
Ben baba oldum, eşim de anne oldu. Üniversitede okuyup psikolojiyi bitirmeme rağmen bana en büyük psikoloji öğretisini kızım Nil öğretti. Geçiş aşamalarında onun büyümesini izlemek…

Onun etrafla nasıl bir ilişiki kurduğunu izlemek… Onun gelişimini takip etmek bana çok şey öğretiyor. Bundan bahsetmekteki amacım, hayattan korkmadan, kopmadan içinde bulunduğunuz süreçte siz daha çok şeyi öğreniyorsunuz. Üniversite onlara bir bakış açısı kazandıracaktır. Fakat üniversitede de okumadan da merak duygusu ile hayata bakanlar ve hayatta kalan bireylerde bir çok şeyi öğrenmişlerdir. Hayatın içinde kalıp, öğrenmeye ve merak etmeye devam etmelerini öneriyorum.

Didem Doğruöz de gençlere şunu öneriyor: Bazen üniversitedeki okul hayatını o kadar uzun sürdürüyorlardı ki, iş hayatındaki süreçleri görmiyorlar. Çalışma Ekonomisi öğretmenimiz yüksek ve doktora yaparak bekleme odasındaki sürenizi uzatıyorsunuz demişti. Bir an önce iş hayatının süreçlerine girin ve bir noktadan başlayın. Bekleme odasında ne kadar çok beklerseniz, işinize ulaşmanız o kadar geç olacaktır.

İş görüşmeleri / mülakatlar yapmışsınızdır, ilk neye dikkat edersiniz ? Ne gibi özellikler adayı öne çıkıyor ?
İş görüşmelerinde, bireylerin; aynı anda çok şeyi düşünebilen, eş zamanlı olarak küçük detaylarıda ve bütünüde görebilmeleri gerekiyor. Öfke yönetiminin iyi olması gerekiyor. Takım çalışmasını seven ve birlikte öğrenmeyi benimseyen kişiler iş görüşmelerinde daha ön plana çıkmaktadır.

Kendinizde beğendiniz güçlü özellikleriniz hangileridir?
Her zaman sil baştan ve yeniden başlayabilmek. Teo’dan da bunu öğrendim. Sil baştan başlayabilme gücü olması gerekiyor.

Kendinizi daha mutlu hissetmek için neler yapıyor sunuz ?
Kendi başıma kalıp, atölyede oyuncak üretmek. Doğada olmak, dağda, ormanda ve sahilde vakit geçirmek.

Hobileriniz nelerdir ? nelerle ilgilenirsiniz ?
Spor yapmayı severim.

Sizi yönlendiren, geliştiren tavsiye edeceğiniz 1-2 film ve kitap ismi var mı?
Eric Fromm’un Sahip Olmak Ya Da Olmak, Vamık Volkan’ın Ölümsüz Atatürk-Yaşamı ve İç Dünyası ve son olarak da Robert A. Johnson’ın Biz-Romantik Aşkın Psikolojisi kitaplarını öneriyoruz.

Önceki İçerikMartı dergisini hazırlamak her sayıda yeni bir heyecan…
Sonraki İçerikRavenna Deniz Günlükleri -1
Barış Manço’nun “Dağlar Dağlar” şarkısının çıktığı zaman diliminde dünyaya "Merhaba" demişim. Okumayı, yazmayı, şarkı söylemeyi ve gerçek yaşam hikayelerini izlemeyi çok seviyorum. Genç görünmek ve gençlerle birlikte olmak bana Öğrenci ve Kariyer Koçluğu yolunu açtı ve mesleğimde keyifle çalışmaya devam ediyorum. Yazar değilim fakat bildiklerimi yazarak paylaşıyorum.“İnsan insanın merhemi olur” öğretisiyle yaşamdan aldıklarımı sevgiyle size veriyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz