Merhaba bugün sizlere Kastamonulu bir iş kadının başarı öyküsüyle geldim. Okuyacaklarınız karşısında şaşırabilir, gurur duyabilir, silkelenebilir, tarıma merak sarabilir, sıra bende diyebilir veya bunu bize niye okuttun Elif diye bana yazabilirsiniz.
İyi okumalar…
Sevim Özsoy atalık tohuma sahip çıkmış, alanında çok güzel başarılara imza atmış olan tarım insanı bir girişimci… Tabii bunları duyunca ilk akla gelen soruyu hemen soruyorum. Atalık tohum fikri nasıl ortaya çıktı sevgili Sevim Hanım?
Merhaba, ilk bir TV programında Kastamonu siyezinin çok değerli ve az olduğu gözüme çarpmıştı. Daha sonra incelediğimde siyezin tadını insanların bilmemesi, işlenme zorluğu ve kıraç arazilerde randımanı düşük bir buğday muamelesi görmesi, bir de hayvan yemi olarak kullanılması nedeniyle insanların dikkatini çekmediğini ve bunun onu yapısını koruduğuna şahit oldum. Bu durum belki de siyezin bugüne kadar yapısının değişmemesinin en belirgin özelliğiydi.
Siyezle tanışmanız bir farkındalıkla başlamış ve bu farkındalık sizi oradan alıp uzun soluklu bir maratona çıkarmış anladığım kadarıyla… Ülkemizde tarımdan insanların vazgeçtiği bir dönemde siz tarıma başlamışsınız. Hem de ileriyi gören kadın bir çiftçi olarak… Peki şimdi merak ettiğim bu yolculuğun, duraklarını bize anlatır mısınız?
Sevgili Elif, bu yolculuk aslında eşimi kaybettiğim dönemde, yaşadığım acının pozitife çevrilmesiydi. Bir şeylere tutunmam bir amaca baş koymam gerekiyordu. Ben de bunu tarıma, toprağıma, memleketime, tohumuma sahip çıkarak yaptım. Acıya saplanıp kalmadım, dimdik hedefime yürüdüm ve başardım. Bu yolculuğun başlangıcı böyle oldu. İlk aile içi Kastamonu’daki toprakları işlemeyi düşünmüştüm ama araştırmalarım sonucu kendi kaynaklarımı oluşturan bir sistem kurarak yol almayı seçtim. Bölgedeki ekilmeyen arazileri tespit ederek Sözleşmeli Tarım Modelini esas alarak yolculuğumda ilerledim.
Kendi toprağınızı kullanmadığınızı algılıyorum burada açıkçası şaşırdım!
Evet Elif, kendi toprağımı üretim alanı olarak kullanmadım. Bunu nedeni alanımı belirlemekti. Kendime şunu sordum; “Ben üretici miyim?..” değilim.
Öykünüzü biraz bildiğim ve örnek aldığım için bu seferki sorum kadınlar için olacak çünkü birçoğumuz gerçek potansiyelini farkında değil ve cesaretsiz. Bir iş kadını olarak böyle kapsamlı bir işe, ülke ekonomisini de gözeterek bu kadar zor bir zamanda nasıl cesaret ettiniz?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum;
İnsanların aklında benim yaşlarıma gelince, genellikle bir ikinci bahar fikri olur ya işte o benim için işim oldu. 52 yaşımda hayata yeniden başladım. Aslında aktif ve çalışmayı seven bir insandım hep. İhtiyaçları doğru tespit etmek, kuvvetli öngörü sahibi olmak ve kendime güvenmek açıkçası bana ilaç oldu. İkinci baharım benim işimmiş.
Anlıyorum. Harika bir cevap oldu. İnsanlar mutluluğun bir insanla geleceğini düşünebilir. Oysa mutluluk bir bakış açısıdır ve hayatımıza ne şekilde sirayet edeceği kimi zaman bizim seçimimizdir. Şimdi yolcuğunuzun duraklarına devam ederken hepimizin işine yarayacak tüyoları sizden alabilir miyiz?
İlk fikir planım oluştuktan sonra bölgenin en çok ekilen İhsangazi ilçesine gittim. Pazar ağı araştırması yapmaya başladım ve bölgenin “kaymakamını, belediye başkanını, ilçe tarım müdürünü, ziraat odası başkanını” ziyaret ettim. Benim böyle böyle bir planım var dedim ve hepsi tarafından çok iyi karşılandım. Onlarla fikir alışverişi yapmak çok iyi oldu. Motive olmuştum. Ülkemizde siyez ürünleri için kullanılan resimler bile yanlıştı ama benim tüm hazırlığım tamdı. Artık bilgi olarak pazara ve ürüne hakimdim.
Araştırmalarımı tamamlayıp sistemi kurana kadar kendimi ispatlamak için epey uğraştım.
Konumuz birazdan bölge ve diyaloğa gelecek. Biz genç çiftçi ve girişimcilerin biraz eksik olduğu bir konu bu. Sevgili Sevim Hanım, kendinizi ispatlamak için uğraş verirken ne gibi bir rota izlediniz?
Canım, küçük hesap peşinde olmadım hiç! Olumsuzu da duymazdan geldim. Çiftçinin güvenini kazanmak benim için çok önemliydi. Kolay olmadı ama sonunda çiftçi tarafından “Sevim Hanım sizin için bir sürü şey söylendi ama iyi ki siz!” denildi. Bu da bana yeterdi.
Kendimi kaptırmış onu dinlerken oradan güven kelimesini aldım ve direkt ağzımdan şu soru çıkıverdi; çiftçinin güvenini nasıl kazandınız? Çünkü küçük çapta da olsa benim de artık bir tarım geçmişim vardı ve çiftçiyle konuşmak için kahveye gittiğimizde merhaba dışında diyalog kuramamıştık. Hadi gelin neler olmuş öğrenelim. Burası çok heyecanlı.
Ah Elifcim deyip gülümsedi…
Muhtara haber vermeden kahveye gidilmez ki. Hani az önce bahsettim ya kaymakam, belediye başkanı diye sen ona muhtar da ekle…
Şehirli, tarım insanı, çiftçi kaynaşması dönüşümümde bölgenin motiflerini onlardan biri gibi kullandım. İlk bölgede tarihi bir konak kiralayıp iş sahamı kurdum. Zaten oralıydım, bölgeye çok yabancı olmamak benim için bir şanstı… Konak 7 büyük odadan oluşuyordu. Burası bana iş yeri olurken bölgeye gezi, ziyaret, kültür evi gibiydi. Bir odasında siyezi tanıttım, diğer oda zamanında isminin bir kısmının kullanım hakkını aldığım Sümerbank odasıydı. Her ikisi de müze şeklindeydi. Diğer odalarda ise çiftçilere özel eğitim odaları vardı. Hatta gelip geceleri boş olan odalarda kitap okuyorlardı. Kitap köşeleri vardı. Atölyeler vardı. Aynı zamanda konakta kadın günleri, doğum günleri de yapılabiliyordu ve tüm menü siyezliydi. Bölgenin insanıyla kaynaşıp onları da işin içine katarak ilerlemek çok keyifliydi. Bu kısmı da böyle tamamladıktan sonra artık iş İstanbul’a yani pazar sahasına gelmişti.
Aynı yıl markayı kurup festival, şenlikler, tanıtım günleri, fuarlarla bugünlere geldik…
Şok olmuştum. Böyle bir kaynaşma beklemiyordum. Bu bilgiler gerçekten çok değerliydi ve İstanbul’da bu ürünleri Siyez Evi adı altında toplayıp ürüne değer katmaya devam etmişsiniz. Bu noktada ürünle ilgili bize ne söylemek istersiniz?
Siyez buğdayı Kastamonu Bölgesine ait ‘Coğrafi İşaretli’ bir buğdaydır. Siyez Evi bu bilinçle sadece Kastamonu siyezine sahip çıkarak atalık tohumu korumaya başladı.
Dersime çalışarak geldiğim için bu kısmı büyük bir zevkle ben söylemek istiyorum çünkü karşımda çok mütevazı bir insan var.
Kısacası arkadaşlar “Zaman içerisinde insanların bildiği işi yaparak, nitelik kazandırdığı bir tohum haline gelen
Kastamonu siyezi; Sevim Hanım sayesinde bölgenin gurur kaynağı haline gelmiş…”
Bu arada söylemeden geçemeyeceğim Sevim Hanım’ın bölgenin diğer büyük tarım insanlarından sevgi ve hayranlıkla bahsetmesi çok hoştu. Kendisinin buradan Kastamonulu iş insanlarına (KASİAD) selamı var.
Röportajımızı artık bitirirken son olarak gençlere, kadınlara ya da tarımla ilgilenen insanlara ilham olsun diye söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Var tabii canım,
-Tarımdan vazgeçmesinler.
-Çok kontrollü ve küçük çaplı başlamaları iyi olabilir.
-Gerekirse bir çiftçinin yanında çalışıp işi öğrenmeleri faydalı olur.
-TATUTA’ ya incelemelerini tavsiye ederim.
-Gençler işi bilenle iş birliği yaparak konuda ilerlerse daha iyi olabilir.
-Tarımda deneyim çok önemli bir şeydir. Bu göz ardı edilmemeli…
-Yelpazeyi genişleteceğim derken dağılmamak çok önemli bir şey.
-Pazarda ürünün yerini doğru belirlemek çok önemlidir.
-Şefler, doğru pazar ağı ve yerel ürünle ilgili bilgi sahibi olmak çok önemlidir.
-Bu işte kararlılık/çiftçi ile omuz omuza olmak/sürdürülebilirlik çok önemli noktalardır.
-Yerel üreticiyi süreklilikle ayakta tutacak olan yine biziz. (Bunu unutulmamalıyız)
İnovatif sevdalar ekonomik olarak karlılığını bulamıyor. Ülkemizde çiftçimize, üretecimize destek olmak istiyorsak soframızda onların ürünlerine yer vermeliyiz. Böylece sağlıklı bir alışveriş döngüsü oluşmuş olur.
Bunlar konuya merakı olanlar için naçizane tavsiyemdir.
Bu keyifli sohbet ve paha biçilmez bilgiler için Sevim Özsoy’a teşekkür ederim.
Bu röportaj ülkemizdeki tarımsal durumu farkında olup bende buradayım diyen herkese armağan olsun.
Ne demişti Atamız; Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üreticisi olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, mutluluk ve servete hak kazanmış ve layık olan köylüdür.
Yine öze dönme vakti gelmiştir!..
Sevgiler
Elif Alim