Bir başkadır benim memleketim. Memleketimiz insanlarına genel bir bakış atan ilginç bir dizi.
Ülkemiz değişik yelpazeleri barından renkli bir toplum olmuşsa da son zamanlarda siyah-beyaz gibi keskin ayrımlar daha fazla görünür hale geldi. Başını örtenler ve örtmeyenler, sadece pozitif bilimlere inananlar ve sadece hacı-hocaya inananlar, okuyamadan kendine bir dünya kuranlar ve fazla okumaktan dünyayla bağ kuramayanlar…
Tüm bu kutuplaşmalara yer verilen dizinin kahramanlarının ardında psikolojik olaylar yatmakta. İçinden kolay kolay çıkamayacakları üçgenler mevcut: Kurtarıcı-Kurban-Fail üçgeni gibi.
Meryem
Abisi ve yengesinin yanında yaşayan Meryem, ayılmalara bayılmalara başlayınca kendini psikolog Peri’nin yanında bulur. Gayet zeki bir kız olan Meryem, Peri’nin bazı taktiklerini eleştirmekten de kendini alamaz. Tüm bu modern yaşamın sahte kimlik ve iletişiminin yanında içtenlikle iletişim kurmaya çalışan biridir.
Peri
Zengin ve kültürlü bir ailenin kızı Peri, okulların dışında tatillerini yurt dışında geçirerek ülkesinin insanlarından bir parça uzak kalmıştır. Annesinin oldukça baskın olduğu aile yapısında, ilişki kurmakta zorlanır. Can simidi gibi sarıldığı birkaç spritüel araç da ona tam anlamıyla çözüm değildir. Tüm bu durumdan ebeveynlerini sorumlu tutarken, Danışmanı Merve onu zorlamaktadır. Scott Peck’in dediği gibi ‘Her psikolog önce kendi üzerinde çalışmalıdır.’ Peri seanslarına süpervizyon veren meslektaşı Gülbin’e açılır ancak yüzleşmesi gereken konulardan kaçar durur. Onu çileden çıkartan en temel konulardan biri başörtüsüdür.
Gülbin
Peri’ye süpervizörlük yapan Gülbin’in yaşantısı ailesinin tam tersidir. Kürt asıllı aile, doğudan belli bir mal varlığı ile gelmiş dini bütün bir ailedir. O da kendi ailesini reddetmektedir, tamamen sessiz olan babasının yerini sanki ablası almıştır. Her türlü küfür ve eleştiriyi yapan ablası sonrasında Allah’a sığınmaktadır. Gülbin’in özel yaşamı da iyi değildir. Kendi tabiriyle takıldığı erkek arkadaşını başka bir kadınla yakalar: Melisa.
Melisa
Melisa ‘total’i hedefleyen bir dizide oynamaktadır Halkın göreceli olarak daha fakir kısmına hitap eden diziyi eleştirirken, takipçi sayısının artışından ve kendinden fotoğraf isteyen insanlardan içten içe memnundur. Gülbin onu Sinan ile yakaladığında sinirlenmez bile…
Sinan
Sinan cinsellik bağımlısıdır. Spora gider ve her gece bir kadını evine atmak için sistematik bir şekilde çalışır. Oysa onun da ardında bir aile dinamiği yatmaktadır. Babası vefat etmiş olan Sinan’ın annesi, tipik bir şekilde ona sitem ederken hala onu küçük oğlu gibi görür. Babasından alamamış adamlarla annesinden alamamış kadınların dansıdır bu. Sinan’ın tek devamlı ziyaretçisi temizliğe gelen Meryem’dir.
Ruhiye
Ruhiye, Meryem’in yengesidir. Son derece donuk olan Ruhiye’yi hiç konuşmayan oğlu takip eder. Ruhiye kurbandır, kocası ise kurtarıcı. Onu olduğu gibi sahiplenen, gerektiğinde fiziksel gücünü ortaya koyan ancak sabrının son noktasına gelmiş biri.
Oysa Rukiye’nin donup kalmasının ardında bir çocukluk travması vardır. Hesaplaşma olmadığı sürece iyileşmeden bu yara için geçmişe dönmek kaçınılmazdır. Kurbanın fail, failin kurbana döneceği an yakındır…
Hayrunnisa
Babası hoca efendi, annesi ise sessiz bir ev kadını. Oysa kendisi hiç de bu dünyaya ait değilmiş gibi. Onları seviyor sevmesine ancak ne ailesi ne de mahallesi ona yakın gelmiyor… O da diğerleri gibi atalarından gelen kaderin görünmez etkileri ile oradan oraya yalpalıyor. Onu da bu durumdan kurtarmak isteyen biri var: Meryem’in abisi Yasin.
Yasin
Yasin’in ailesine veya geçmişine dair fazla bir bilgi yok. Ancak kurtarıcı ve koruma rolü ortada. Hem eşinin problemlerine rağmen onu seçmiş hem de kardeşine bakıyor. Eşinin ruhen başka bir yerde olması onun gözünü başkasına kaydırmış gibi. Oysa o hala karısının iyileşmesini, çocuğunun konuşmasını arzuluyor.
Tüm bu çabaları sonuç vermeyince ortaya çıkan duygular ise öfke ve sonunda çaresizlik. Çözümü ise yüceleştirdiği hocada arıyor: Ali Sadi Hoca’da…
Ali Sadi Hoca
Hocanın hayatı Allah ve onun yardımını isteyen müridlerinden ibaret. Her şeye, herkese bir çift sözü, çözümü olan hocanın, kendi hayatının varlığını ancak eşinin vefatı ile idrak ediyor. Kızının da Konya’ya dönme kararı onu derindeki yalnız çocukla baş başa bırakıyor.
İşte bir başkadır bizim insanımız…
Herkes başkalarına kalbinde bir yer açtığında hem dış dünyamızda hem de iç dünyamızda tüm ayrımlar, kutuplaşmalar sona erecek.
“Bir biz var, bizden içeri” diyeceğiz…
Deniz Öztaş