Aşk ile tanışma,sonrasında yaşanan duygular, 2. Dünya Savaşı’ndan izleri bulacağınız Anne Frank’ın Hatıra Defteri, satır aralarında okuyucuyu farklı bir yolculuğa çıkarıyor.
Anne Frank, 1940′larda 2. Dünya Savaşı sırasında 2 yıl boyunca saklandıkları gizli bölmede tuttuğu günlükleriyle insanı garip bir yolculuğa çıkartıyor. 13 yaşındayken nazi zulmünden kaçan Anne Frank ve ailesi bir iş yerinin gizli bölmesinde tam 2 yıl saklanmıştır. Daha sonra saklandıkları yerde ihbar edilmeleri sonucu yakalanmışlar ve Anne ‘da dahil olmak üzere baba Otto Frank hariç tüm aile toplama kampında hayatını kaybetmiştir.
Hikaye 1942 yazında Hollanda sokaklarında başlıyor. Anne henüz 12 yaşında bir kız. Kendisine hediye olarak gelen günlüğe ailesinin günlük yaşamı, gündelik Hollanda yaşantısı ve kendi iç dünyasını yazıyor. 1942 yılında Hollanda nazi işgali altındadır ancak geniş cepheler yüzünden nazi Almanya’sı Hollanda’daki Yahudi vatandaşları fazla rahatsız etmemektedir.
Temmuz 1942′de ise Anne’nin ablası Margot nazi ordusu tarafından Yahudi olarak işaretlenir ve toplama kampına çağırılır. Bunun üzerine Frank ailesi ve Van Daan ailesi iş yerlerinin arkasındaki gizli eve taşınırlar. 2 sene boyunca bu gizli evden hiç çıkmayarak tutsak hayatı yaşarlar. Ağustos 1944′de Anna Frank 14 yaşındayken ihbar edilmeleri sonucu yakalanır ve toplama kampına gönderilirler. Anne Frank Mart 1945′de toplama kampında ölür. Aileden hayatta kalan tek kişi Otto Frank ise kızının günlüklerini kurtararak kitaba çevrilmesinde ön ayak olur.
Anne Frank’ın İç Dünyası
Anne Frank’ın öyküsünün aslında en dikkat çekici noktası, ergenliğe yeni adım atmış bir kızın iç dünyasını doğrudan size sunmasında. Çocukluğunun en aktif zamanında, bir evin arka tarafında gizlenmek zorunda kalan Anne’nin aile içi olaylara, insan ilişkilerine, dinlere ve en acısı savaşa bakışının doğrudan okuyorsunuz.
Günlükleri yazmaya başladığında 12 yaşında olan Anne Frank’ın hem büyümesinin etkisiyle hem de savaşın acı gerçeğiyle kaleminin de, düşüncelerinin de nasıl olgunlaştığını gözlemliyorsunuz. Savaşın bitmesi için hiç bitmek tükenmek bilmeyen umutlarını okurken bir yandan da küçücük dünyalarına gezi düzenliyorsunuz.
“Sevgi, sevgi nedir? Sanıyorum sevgi sözcüklere sığmayan bir şey. Sevgi, birini anlamak, onun varlığından mutlu olmak. Mutlulukları, mutsuzlukları onunla paylaşmak… Bedenen yaşanan sevgi de onun bir parçası, bir şeyler paylaşıyorsun, biraz veriyorsun ve biraz alıyorsun.”
Yukarıda alıntısını yaptığım kısım, Anna’nın aşk ile tanışmasından sonra düşündüklerini anlatıyor. Kitabın tamamında Anna’nın gelişen düşüncelerini de bulacaksınız.
Anne Frank her gün savaşın biteceği, özgür olacakları güne dair hayaller kurarken sizin gerçeği biliyor olmanız ise canınızı defalarca yakıyor. Anne gelecekte yapacakları ile ilgili belki de 50 yıl sonrasına ait tahminler yürütürken, siz savaşa ve bu şiddete lanetler yağdırıyorsunuz.
Burak Arslan