Yeni bir tematik kanal 24 Aralık’ta yayın hayatına başladı: Woman TV. İsminden de anlayacağınız gibi kadınlarla ilgili pek çok konu bu kanalda yer alıyor. Bir dergi gibi düşünün Woman TV’yi. 90’lı yıllardaki kadın dergileri kadın sorunlarından modaya, güzellikten cinselliğe kadar tüm konuları işlerlerdi. Neşe de vardı, hüzün de, bilgi de, haklar da. Bazısı daha yumuşak bazısı da feminist bakış açısıyla evlere girerlerdi. Woman TV’de 2019 yılındaki kadınlara seslenen bir televizyon, tıpkı bir dergi formatında. Hayatın içinden hayattan karelerle kadınları buluşturan bir kanal. Neşeli, erkeklerle barışık, keyifli, bilgilendirici ve tabii hakları anlatan… Yayın yönetmeni çok başarılı ve değerli bir gazeteci Ahu Özyurt. Gazetecilikte deneyim ve başarısını yayın yönetmeni olarak Türkiye’nin ilk kadın kanalına taşıyor. Woman TV’ye ona sorduk.
Öncelikle hayırlı olsun yeni kanalınız. Karar verme aşamanız uzun sürdü mü?
Beni genel müdürümüz Ali Güven çağırdı. NTV ve CNN Türk’te birlikte çalışmıştık, benim ustamdır. Aslında CNN Turk’ten sonra medyaya dönmezdim. Radyo Sputnik’te çok keyifli radyo programı hazırlıyordum, Milli Savunma Üniversitesi’nde doktora yapıyordum. Rahatım yerindeydi, bu kış evimden çıkmadan mis gibi geçireyim niyetindeydim. Ama Ali Güven bana “Bak böyle bir yer var ve bu biraz da misyon meselesi” dedi. Aslında burası bir haber kanalı olarak kurulmuş ama birtakım engellerden dolayı çok akıllıca davranarak ve çok da çabuk yön değiştirerek tematik kanal olmaya karar vermişler. Ben de fazla düşünmeden evet dedim.
İlk izlenimleriniz neler oldu?
Woman TV yayın hayatına geçince biz de aslında bu alanda büyük bir boşluk olduğunu gördük. Çok büyük sevgi ile kucaklandı kanal. Kitlelere henüz mal olmadı ama hedef kadına şiddet ile mücadele, hukuk, çocuk bakımı, sağlık, güzellik makyaj, kişisel gelişim, kitap, kültür sanatı derli toplu vermek. Haber kanalları seçime ve siyasete boğulduğu ve bu konulara yer açamadıklarını biz şimdi görüyoruz. Haber kanalının içindeyken çok fark etmiyormuşuz, dışına çıkınca anladık. Bizim şu anda işlediğimiz konulara iki üç dakika ayırmak için kıvranıyorduk, şimdi bir saat konuşabiliyoruz. Mesela nafaka meselesini veya çocuklar internetten nasıl korunur gibi… Bu büyük bir lüks ve memleket olarak bunlara da ihtiyacımız var. Bir taraftan da kadın başlığını mağduriyete ve şiddete “Ah garibanlar yine öldürülüyorlar” klişesine hapsetmek bize fenalıklar geçirtiyordu. İstatistik verinin ötesine geçmeyen, öldürüldükçe rakam haline gelen bir konu oluyordu. Burada tehdit edilen kız geliyor bu adam beni tehdit ediyor, diyor, adli destek alıyor emniyet bizi izliyorsa izliyor. Çağrıyı sosyal medyaya koyuyoruz.
90’larda kadın hareketi çok canlıydı. Woman TV o yıllardaki gibi bir misyon üstlendi diyebilir miyiz?
O kadar politize değiliz. Bu aslında bir alan açma mücadelesi. Bir çatlak bulduk ve şimdi o çatlağı ufak ufak genişletiyoruz. İşin içine sıkıcı olmamak için kadınla ilgili neşeli konular da koymamız gerekiyor, kültür sanat gibi. Biraz içimiz açılsın. Ekranlar sürekli erkek tartışmacıların, analizcilerin yer aldığı programlarla dolu. Bir yandan da kadınlara sadece yemek, dedikodu ya da pilates yaptıran ve başka da bir şey yaptırmayan kanallar var. Hepsinden biraz bir şey koyarsanız herkese hitap edebilirsiniz. Sivil toplum örgütlerinin ve kadın kuruluşlarının seslerini duyurmaya ihtiyaçları var. Televizyon uzun soluklu, kendini duyurabilen ve yavaş yavaş giden bir alan. Türkiye’de ana akım televizyonlar doğru platformlardaysanız insanların evlerine giren ve bedava olan bir şey. Onu kullanmak lazım. Kadınların siyasi ve eğitim programlarını çok uzun seyretmeyeceklerinin farkındayız. Ama doğru anlatılırsa ve doğru insanlar ekrana çıkarsa kısa kısa da olsa izlerler, faydalanırlar, kendileri için ilham alırlar ve kendi yaptıkları güzel şeyleri burada da gösterebilirler. Biz aralarda fark yaratan kadınlar diye bölümler yapıyoruz mesela. Deniz polisi, otobüs şoförü kadınlar mesela… Haber kanallarında bunları biz arada fantezi haber diye yapardık. Halbuki normal şeyler bunlar. Ve biz ne kadar çok gösterirsek bu durum olağan bir şey olarak akıllara yerleşir. Çünkü izlemek daha kolay. Türk kültür tüketicisi biraz tembel. Sık sık tekrar ederseniz akıllarında kalıyor. Günlük alışkanlıkların içine ufak ufak bir şeyleri yerleştirebilirsek başka bir şeye dönüşür.
Siz yayın yönetmeni olarak neler hayal ediyorsunuz?
Ortak noktaları bulmak gerekli. Kadın meselesinde kutuplaşmak çok kolay, yanlış dil kullanılırsa olmaz. Biz olabildiğince farklı kesimlerden kadınlara ulaşmak istiyoruz. İnsan kaynağı çok zengin. Bence reklam pastası da çok zengin. Doğru mesaj verirsek ben çok umutluyum. Ben CNBC-e’nin kuruluşunda çalışmıştım, o zaman da ekonomi kanalı tutmaz diyorlardı. Ama öyle olmadı ekonomi kanalları tuttu. Bir şeyi eğlenceli ve herkesi dahil edecek şekilde soğuk ve statik olmadan yaparsanız herkes izler. Ve bir süre sonra evlerde ya da medya ajanslarında otomatik bir kanal haline gelir. Mesela kültür ve sanat konuları soğuk işleniyor. Bir de yükselen bir değer. Kadınlara hep bir kitap önermek, yazarıyla tanıştırmak var aklımda. Biz biraz daha yaygınlaşalım. Bunları yapmak isteriz. Haftanın 4 günü kültür sanat programımız var. Orada kitabın dışında sergiler, bienaller çok güzel işler yaparız. İstanbul dışına çıkarak markayı taşımak ve bu adla konferanslar düzenlemek de aklımızdaki işlerden. Biz çok genç arkadaşlarla çalışıyoruz ve onların da bir konuyu nasıl işleyelim diye görüşlerini de alıyoruz. Ne konuşursak sizin kuşağın da ilgisini çeker veya bunun içine ne koymak istersiniz diye soruyoruz. Genç kadınların bakış açıları farklı, bazı konularda bizi düzeltiyorlar, uyarıyorlar. Onlar burada çalışsın üretsin ve burada öğrensinler istiyoruz. Daha sonra büyük kanallara gidebilirler. Biz onları burada nasıl yetiştirirsek öyle yetişecekler. En önemlisi erkeklere düşman bir kanal gibi gözüksün de istemeyiz. Kanalımızda neredeyse yarı yarıya erkek çalışıyor. Konuk olarak erkek çok çağırıyoruz. Aynı şekilde hukuk bölümümüze de, yazar çizer de öyle. Onların da rahat etmesini istiyoruz.
Bunu biraz açar mısınız?
Konuya erkeklerden girmek doğru olabilir. Erkekler dertlerini paylaşmıyor. Ama Türk erkeği çok komplike bir şekilde yetiştiriliyor, bir erkeğe hem kuvvetli ve güçlü olması öğretiliyor hem de derdi sıkıntısı varsa kendisi çözmesi bekleniyor. Bunun gibi çok zorlayıcı etkiler var Türkiye’de. Kadın ve erkeğin ilişkisi yumuşak ve akışkan hale gelse ve dengeli olsa, bu kadar şiddet artmayacak ve erkekler daha huzurlu olacak. Bunun otorite figürleri ve siyasetle de ilgisi var. Ben ABD’de çalıştım. Barack Obama kadar kadın dostu bir başkan görmedim. Mutlaka her yere kadın atamak gibi bir derdi vardı. Bu önce insanlara garip geliyordu ama o kadar güzel çalışıyordu, o kadar kolay ilişki kuruyordu ki kadınlarla… Birbirlerine destekleyiciydiler onun ekibindekiler. Biz de burada erkek editörlerimizin sıkılmamasını rahat çalışmalarını istiyoruz. Onlar da bunu fark ediyorlar ve daha kolay çalışıyorlar. Erkekler arasında hem bir kardeşlik dayanışması var hem de çok sert bir rekabet var. Benim korktuğum o sert rekabetin zamanla kadınlarda da ortaya çıkması. Medyada özellikle çok paraların kazanıldığı bir dönemde birbirini üzerine basmak, erkeklerle kurulan dil gibi konular yanlıştı. Şimdi şimdi onları çözmeye çalışıyoruz. Burada bizimle çalışan genç erkekler kadın meslektaşlarını çok destekliyorlar. Bu sektör devinecek ve değişecek; beş yıl sonra ne medya ne de siyaset böyle olmayacak.
Woman TV gibi ne televizyon ne dergi ne de gazete var. Bunun farkındasınız değil mi? Sizin misyonlarınız arasında neler var? Mesela kadınların siyasete ve iş yaşamına katılımları azaldı. Bunu mu çoğaltmak isterdiniz?
Girişimci kadınları korunacak hikayeler gibi gazetelerde anlatmak saçma geliyor. Biraz daha desteklememiz lazım. Çeşitli kurumlar, kuruluşlar kadınlar için yarışmalar falan açıyor ve bunları sosyal sorumluluk projesi olarak görüyorlar. Oysa bu sosyal sorumluluk değil, bu işin bir mantığı ve ekonomik pastası var. Bunu görüp ona göre hareket etmemiz lazım. Aslında anlamadıkları konu şu: Riskli ve krizli ortamlarda kadın yöneticiler çok konservatif kararlar alabiliyorlar. Parayı savurmadan, çok para harcamadan kendi yağında kavrularak evini yöneten kadın da şirket yöneten kadın da böyle. Kadınlar zor süreçleri iyi yönetiyorlar. Ayrıca toplumları da disiplinle yöneterek eğitiyorlar. Mesela futbol kulüplerini kadın yöneticiler yönetse “sıkın paçayı kardeşim” der. İyi şirketler böyle yönetiliyor. Sigorta şirketlerinin başında hep kadınlar atanıyor; gereksiz harcamalar yapmasınlar, gereksiz fonlara yatırım yapmasınlar diye. Bizim de bunları öğrenmemiz lazım. İş yaptıracağınız insanlar evde oturuyor ve siz göz göre göre batıyorsunuz. Ancak şu da var: Özellikle bizim kuşaktan sonraki kadınların konformist olduğunu da düşünüyorum. Düzenlerini bozmak istemezler, risk almayı sevmezler, bir yaştan sonra çalışmayayım evde oturayım, kocam bana baksın diyor otuzlu yaşlardaki kuşak.
Peki onlar değişebilir mi sizce?
Bence mecbur kalacaklar. Türkiye’nin ekonomik ve sosyal ortamında kimsenin böyle bir lüksü yok. Bize program yapmak için başvuran genç kadınlar var. Bir süre sonra konular dönüp dolaşıp nefes egzersizi, pilates, farkındalık eğitimine geliyor. Bu kadar iyi yetişmiş, yurtdışlarında yüksek lisans yapmış bir kadının Anadolu’daki kız çocuklarının eğitimi ya da kadınlar üzerine bir vizyonu, bir misyonu olmalı. Yeni bir amaç bulup onun üzerine inşa edebilmeliler. Büyük şehirlerde yaşayan belli yaşın üzerindeki kadınlarımız bir fanusun içinde yaşıyorlar ve onun dışına da çıkmak istemiyorlar. Bu değişmek zorunda. Bir kadınının hem kendisi için hem de eve katkıda bulunması için çalışması ya da bir sosyal sorumluluk projesinde yer alarak hayatları değiştirmesi gerek. Siz büyük bir potansiyelsiniz evde oturarak bunu harcayamazsınız.
Ekrana çıkmayı özlüyor musunuz yoksa mutfakta olma daha hoşunuz mı gidiyor?
Ben şu anda kurum olarak para kazanabilen bir yere dönüştürmeye çabalıyorum. Biraz taşıyıcı kolonları oturttuktan sonra çıkarız tabii. Benden önce kadın meselesiyle ilgili, kendi bu davaya adayan ekrana çıkması gereken binlerce insan var diye düşünüyorum. Onlardan öğreneceğimiz çok şey var.
Röportaj: Ayşe Dural