Masal Şehri Mardin

1424504_10152079020928596_8552421829222003190_nSabah güneşi odanın küçük ahşap penceresinden içeriye sızmıştı. Odamız Mezopotamya ovasına bakıyordu. Pencereyi açıp, Mezopotamya’nın ılık havasını soludum. Güneş, toprağında yaşamakta olan, hayatta kalma mücadelesi veren her canlı için doğudan yükselir bu şehirde. Mezopotamya, kucak açmış bir anne… Mardin tepeden bakıyordu, uçsuz bucaksız susuz bu denize. Yer gök birleşmiş bu masal şehirde.

İlk kez gelmiş gibi çok heyecanlıydım. Güzel bir kahvaltıdan sonra, bana eşlik edecek fotoğraf makinam ile yola çıktım. Masal şehir Mardin’deydim. Labirent sokaklarını arşınlayıp, kaybolacaktım. Her taşı ayrı fısıldadı “hoş geldin” dedi, sanki beni tanımışlardı. Sokakta bastığım her taşı, selamladım. Bakır işleyen ustanın çekiç sesi aynı melodiydi. Açık hava müzesi gibiydi bu şehir. Kapıların üzerinde taşlara çizilmiş resimler dikkatimi çekti. Bazılarında çiçek, bazısında Şahmeran, bazısında Kâbe’nin resmi vardı. Kabe resmi olanlar, ev sahibinin hacca gittiğini gösteriyormuş. Şahmeran, Mezopotamya topraklarında doğmuş bir efsane. Kapı tokmakları, kuş gagasını andırıyor. İki adet kapı tokmağı var. Erkek misafir sağdakini, kadın misafir soldakini çalarmış. Evlerin altında geçen sokağın devamı kemerli tüneller abbaralar, güneş ışığını kesmiş gölgelik gibi, soluklanıyorum. Her bir duvar gelinlik kızların çeyizindeki ince dantel gibi işlenmiş, ustalıkla, sabırla, sevgiliye kavuşma heyecanıyla… Sokak aralarında dolaşırken, hiçbir evin bahçesini göremiyorum. Yüksek duvarlarla kapatılmış. Kim bilir, hangi hikayeler var bu yüksek duvarların ardında… İki sokak çıkıyor karşıma. “Çıkmaz sokaktır “diyorum. Yaşlı bir amca “Mardin’de çıkmaz sokak yoktur. Her sokak seni ayrı bir yere götürür, her sokakta hayat vardır” diyor. Selam verip, devam ediyorum.

IMG_2231Farklı din, farklı dil… Kimse inançlarından sorgulanmamış. Yıllarca birlikte yaşamışlar kardeşçe. Kilise ile camilerin iç içe geçtiği  bu masal şehirde, kulaklara bir kilise çanının sesi diğer taraftan ezanın sesi karışıyor. Süryani papazla cami imamı bir sokak başında derin sohbete dalmış.

Bir kahve molası verme zamanı gelmiştir deyip, Mezopotamya’ya karşı  bir kafede oturuyorum. Mardin’de zaman dursun istiyorum. İstanbul’un gürültüsünü bir an unutup, kakuleli kahve söylüyorum. Mis gibi kokan kakuleli kahvemi Mezopotamya’ya karşı bir kahvenin kırk yıl hatırını da unutmadan yudumluyorum, son telvesine kadar. Hafiften ılık bir rüzgar esiyor, hava kararmak üzere, güneş yeni umutlara, yarına doğmak için, selamlayarak yavaş yavaş kızıllığını bütün ovaya yayıyor, geceye teslim ediyor görevini. Minarenin ihtişamlı ışığı güneş gibi aydınlatıyor masayı, göz kamaştırıyor her bir işlemesi. İlginç bir efsanesi varmış bu minarenin. Mardin de birçok mimari esere imzasını atmış olan Mimar Lole, Mardin’in “Mimar Sinan’ı olarak bilinirmiş”. Bir Müslüman kıza aşık olur Lole. Müslüman olmak ister, içindeki bu aşk ile “öyle bir minare yapacağım ki bu minarenin eşi benzeri olmayacak” demiş. Bu aşk ve sevdası Şehidiye Camisinin minaresine yansır. Duygularını, sevgisini, aşk dolu bir yürekle taşlara nakış nakış işler.

10247322_10152076077468596_3777207086215090681_nMasal Şehir, gece apayrı bir güzellikteydi. Mezopotamya karanlık, Mardin, süslenmiş güzel bir kadındır ışıltılı. Gündüz seyranlık, gece gerdanlık derler bu efsane şehre.

Her hafta Salı günü İstanbul Oyuncak müzesinde Yasemin Sungur’la Kitap ile Sohbet için toplanıyoruz ve Nazlı Eray’ın Halfeti’nin Siyah Gülü’nü okuduk, çok etkilendik hikayenin geçtiği yerlerden. Kitap bizi getirdi bu efsane şehre, dillerin, dinlerin şehri Mardin’e. Sabah güneşin ilk ışıkları bize yeniden merhaba dedi. Bugün bizi başka hikayelere götürecekti. Dara Antik kente gitmek için yola çıktık. Dara, Mardin’in güneydoğusunda Mardin-Nusaybin karayolu üzerindeki Oğuz köyünde bulunan antik bir kent. Antik kentin kalıntıları İpek yolu üzerinde yer alıyormuş. Dünyanın ilk barajı da burada, Mezopotamya’nın Efesi diye adlandırılıyor.

Dara Harabeleri, gizemli ve ürkütücü görünüyordu. Kral Darius, bizi karşılamamıştı ama onun yerine bizi bilgilendirecek rehberimiz Mehmet karşıladı. Mehmet, bu şehrin tarihiyle efsaneleriyle bütünleşmiş. Mehmet’in yüzünde tebessüm, içinde hüzün vardı. Taşların fısıldadığı o kadim hikayeleri anlatmadan kendi hikayesini anlattı bize.

Mehmet, yirmi üç yaşlarında iki kız çocuk babası. Çocuk yaşta evlendirmişler. Berdel kurbanı, okumak istemiş ama iki ailenin refahı için evlenmesi gerekiyormuş. Onun evlenmesiyle aileler arasında ki kan davası son bulmuş. Mehmet, “Çocuktum daha… Babamdan bisiklet istedim, evlenirsen sana bisiklet alırım dedi”. O da her çocuk gibi bisikletinin olmasını çok istiyormuş. Evlenmenin ne olduğunu bilmeden, bisikleti olacağı için evlenmeyi kabul etmiş. “Ben de çocuktum, eşimde, evlendik” diyor Babasından bisiklet isteyince, “sen artık evli bir adam oldun, bisikleti ne yapacan” demiş. Bu hikayeyi anlatırken, sesi titredi Mehmet’in gözleri doldu, çocukluk hayali hep içinde kalmış. Bisikleti de olmamış. Liseyi dışardan okuyor şimdi, “Çocuklarıma örnek olmak için okuyorum, benim düştüğüm duruma onlar düşmesin. Okulun devamı gelecek” diyor. Onun gibi birçok Mehmetler var bu yörede herkes benzer kaderi paylaşıyor.

meralDDara Harabelerini, en ince ayrıntısına kadar anlatıyor bize… Hz. İsa’yı karşılamak için sandalyeye oturtularak gömülen azizlerden bahsediyor. Kaya mezarlıkları, mağara evleri çok etkileyiciydi. Yaşanmış ve bitmiş bir dünyanın ıssız taşları üstünde yürüyorduk. Mehmet’e veda edip, ayrıldık gizemli yerden. Çıkışta Kürtçe ağıt yakan orta yaşlarda, yanık sesli biri vardı “kim bu” diye sordum. “O buranın delisi Ali” dediler. Onun da apayrı yürek burkan bir hikayesi var. Yarım akıllıymış Ali, evlendirmiş ailesi, “zararsızdır abla” diyor çocuklar. Karısını çok sevmiş ama karısı bırakıp gitmiş. Sevdiğinin yolunu gözler dururmuş, bir gün gelecek umuduyla. Gelen misafirleri sevdiğine yaktığı ağıtla karşılıyor.

Mardin, aklımı başımdan alan efsane şehir. Bir daha geldiğimde kim bilir, hangi efsanenle karşılayacaksın, hangi hikayenle şaşırtacaksın beni.

Efsanelerinle, farklı inançlarınla, hoşgörü, rengarenk bir kültür şehrisin sen. Çayın demli, misafirin kıymetli olduğu masal şehir, bir daha görüşmek üzere….

 

Önceki İçerikBir Çocuk Nasıl Büyürse Öyle Yaşar!
Sonraki İçerikMayıs Şiirleri

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz