Bahar Zenginliği

Bahar yorgunluğu mu? O da ne? Doğanın bedenimizle tam dengeye geldiğini düşündüğüm ve hissettiğim güzel bahar aylarının yorgunluk vermesi pek de mantıklı gelmiyor. Bilimsel olarak bu doğru olabilir. Benim cevabım ise psikolojik ve kendimi nasıl hissettiğimle alakalı.
Bahar, doğanın üzerimde yaz gibi, kış gibi baskı kurmadığı, beni savunma yapmak durumunda bırakmadığı, kendimi serbest hissettiğim en güzel zamanlar. Hem ilkbahar, hem sonbaharda böyle hissederim. Doğa ile eşit ve yan yana. Üstelik doğanın sempatik yüzüyle tatlı bir flört haliyle…

Bahar yağmurlarının bereketle üzerime düşmesi gibi içim coşar benim. Bir görüyorsam, bin görmeye başlarım.

İşte bu nisan ayı, katlanarak büyüdüğüm müthiş bir ay oldu benim için. Eteğimdeki taşları dökeyim, söyleyecek sözüm, paylaşacak cesaretim var diye yazdığım Tesadüf, ulaştığı ve dokunduğu yerlerde tam istediğim gibi naif tadlar bırakmaya başladı. İddiam yoktu, sadece benden sonra, benden uzaklarda, benden habersiz benim ufaklık Tesadüf yaşamaya devam etsin istiyordum. Niye ufaklık dedim? Nisan ayındaki etkinlikleri yaşarken “Kendimi lohusa gibi hissediyorum. Çok heyecanlıyım ama her anını sindirerek keyfini çıkarmak istiyorum.” diye söylemiştim. Zamane Kahvesi’nde Fatih (Portakal) ve Uğur’un (Hepgider) espriyle başlayan görüşmeleri 13 Nisan’da bana göre muhteşem bir imza günü olarak geri döndü. Yapalım diye karar kesinleştiğinde Bağdat Caddesi’nde eve doğru yürüyorduk. Fatih “Ya kimse gelmezse bravo medeni cesaretine, heyecanlanmadın mı?” diye sorunca yolda pusetlerini iten kadınları göstererek “Bak bunca kadın birileri öpsün diye mi çocuk doğurmuş. Benim ki de böyle bir şey. Kimse gelmezse de önemli değil. Kendim için yapıyorum.” diye cevap verdim. Siz de aynı fikirde misiniz bilmiyorum ama önce kendimiz için yapmalıyız. Bizim içimize sinen ve inandığımız şeyler doğru adresleri buluyor.

Sevgili Uğur (Zamane Kahvesi Suadiye İletme Müdürü) ve Oya hanım (Pelit Grubu Üyesi – Zamane Kahvesi Yöneticisi) öyle zarif davrandılar ki, özel sürpriz bir pasta yaptırmışlar. Kitap şeklinde, sol sayfasında “Hep böyle boyunuzdan büyük işlere kalkışmanız dileklerimizle” yazıyor, sağ sayfada benden bir sözü eklemişler. En önemlisi kalem tutan bir kadın figürü koymuşlar ve saçında gülü var. Bu ince detaylar karşısında benim içim coşmasın mı?

İmza gününün sarhoşluğunu üzerimden atamadan, bu kez Salihli Sekine Evren Anadolu Lisesi’nde 180 öğrenciyle söyleşi planlandı. Benim adıma organizasyonları yapan çevremdeki değerli insanlara çok şey borçluyum. Bunlar aklımda olmayan etkinlikler ve ruhuma hitap edecek şekilde naif gerçekleşiyor, ruhlara dokunuyor. Salihli organizasyonunu Sevgili Ayşen Bakır yaptı. Ben O’na kısaca Çalıkuşu diyorum. Tüm çabalarında öğretmenliği en doğru şekilde yapmak, öğrencileri nerede olursa olsun onlara ulaşmak, onları geliştirmek ve birey yapmak arzusu var. Gençlerle görüşmek çok keyifliydi. Kendi Tesadüf tanımımı onlara aktardım ve ufak hobilerimizin bir gün gerçek işimiz olabileceğini söyledim. Bunu ancak paylaştıkça büyütebileceğimizi vurguladım. Tam bu noktada kendi hobilerinden bahsetmelerini istedim. Gençler çok zengin, kimisi beste yapıyor, kimisi şiir, kimi roman yazmış, kimi resim yapıyor… Fakat, bu zenginlikleri paylaşmıyorlar. Oysa bilgi paylaşıldıkça artar. Gençleri yanıma çağırıp mikrofondan görüşlerini aktarmalarını istediğimde bir tanesi dedi ki “Bugün arkadaşlarımın ne kadar çok hobisi olduğunu öğrendim. Hiç bilmiyordum” Bu dürüst ve açık bir yorum. Ürettiklerimizi paylaşmamız lazım. Biz nasıl birilerinden ilham alıyorsak, bizim de ilham vermemiz lazım. Böylece sürekli ve güçlü bağlar oluşturabilir, ürettiklerimizin gücüyle özgür iradeli bireyler olabiliriz.

Diğer yandan Tesadüf, Manisa Valiliğinin başlattığı 251 bin Dev Öğrenci Projesine katkı yaptı. Kitapların bütün geliri bu projeye aktarıldı. Gençlerin aktif olarak yürüttüğü projede çorbada tuzum olması gerçekten gurur veriyor.

Bu bahar bana çok cömert! Tüm zenginliğini sizlerden esirgeyerek bana aktarıyor gibi hissediyorum. Sanki hayatım boyunca biriktirdiğim kredileri toplu ikramiye olarak bana geri vermiş. Coşkusunu esirgememiş, enerjisiyle beni doldurmuş.

Geçen yılın başlarında bir hayalim vardı. Yaş günüme gelen ay New York’a gitmek istiyordum. Şartlar denk gelmedi ve yapamadım. Bu hayali içimden hiç atmadım sadece bir köşede uykuya yatırdım. Uzun bir kış uykusundan sonra tertemiz bahara uyandığında şartlar oluşmuştu. Pasaport, vize derken her şey halloldu. Hatta gidiş dönüş biletimi bile aldım. Artık birkaç ufak detay kaldı. Neden mi New York’a gitmek istiyorum? Üstelik bunu neden tek başıma yapmak istiyorum? Çok basit bir açıklaması var. İzmir’den, İstanbul’a gelmiş bir aile olarak, burasının farkını çok net görebiliyorum. Hatta iliklerimde hissedebiliyorum. İstanbul öyle enerjik bir kent ki, sen ona el uzatırsan o da sana uzatıyor. Sen adım atarsan, sana imkanlarını açıyor.

Fakat ilk adımı ille de senden bekliyor. Bu kent sürekli yaşıyor, bir kalbi var ve atıyor. Bunu fark ettiğimde şöyle bir fikir aklıma takıldı “İstanbul’un enerjisi buysa, New York’un enerjisi nasıldır acaba?”. Şimdi siz “Yahu kadın senin başka derdin yok mu?” diye düşünebilirsiniz. Böyle klişe bakmayın. Ben hayalimin peşini hiç bırakmadım. Harcamalarımı kısıp, kaynaklarımı biriktirmeye başladım ve enteresandır işime bir bereket geldi ve masrafım kadar parayı biriktirdim. Gelecek aylarda size bu deneyimlerimi uzun uzun anlatacağım.

Bahar beni yorgun değil sarhoş ediyor. Nisanı da dolu dolu yaşayınca kanadında uçmaktan çok keyif aldığım Martı Dergisi’nin yazısını zamanında hazırlayamadım. Sevgili Yasemin yine büyüklüğünü gösterdi ve bana iki gün bonus verdi. İşte yazdım, kalbimden geçenleri bir çırpıda sizinle paylaştım. Bahar size de enerji versin, eli çok bereketli siz sadece kollarınızı ve gönlünüzü açın, sevgiyle kalın.

Önceki İçerikReklam Grafik Tasarımı ve İletişim Üzerine Ahmet Kehri
Sonraki İçerikDaha

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz