3 sergi 3 izlenim

Caddeler gri ve ıslak değil henüz bu yüzden de sergi gezmek pek çekici gelmiyor. Hala deniz, güneş havasındayız çünkü ama sergi mevsimi başladı. İstanbul’da sadece Nişantaşı’nda 40’a yakın galeri varken şimdi bir elin parmakları kadar olsa bile, şehirde çok güzel sergiler açılmaya başladı. Karaköy, Bankalar Caddesi ve Tophane galerilerin, sergilerin yeni güzergahı desek yalan olmaz. Bir de Kadıköy tabii. Ama biz Bankalar Caddesi’nde yola çıktı, gökten 3 elma düştü. Biri Anna Laudel Contemporary, biri Rum İlkokulu bir de Tophane-i Amire…

Bu kalemin yalnızca iyi fikirleri vardı

İşsiz Milanolu bir reklamcı… Sektöründeki kötü fikirlerden ve üzerine yazdığı düşünceleri beğenmediği zaman uçak yaparak fırlattığı kağıtlardan bunaldığı için sanatçı olarak hayatına devam etmeye karar vermiş genç bir adam: Daniele Sigalot. Beş parasız, evsiz, işsiz olarak Milano’da (yıl 2004 ya da 2005) sokaklarda gezinirken eski bir dükkâna girer. Burada, kâğıt ve kalem satmaktadır yaşlı sahibi. Daniele “Sadece iyi fikirler yazan-çizen bir kaleminiz var mı?” diye aslında garip sayacağımız bir soru sorar. Yaşlı satıcı sanki dünyanın en normal sorusu sorulmuş gibi “Evet var” der ve bir kalem verir. Satın alır kalemi Sigalot. O kalemi kullandıktan sonra çok güzel işler yapar, çok para kazanmaya başlar. Ve yanından ayırmaz kalemi.

7 kere kaybeder hem de dünyanın farklı ülkelerindeki otellerde, her defasında da geri gelir. İşte bu kalem şimdi de sahibi Daniele Sigalot’nun “İmparatorluklar Öncesi” isimli sergisinde bir çerçevenin içinde. Bu kalemle hep iyi işlere imza atan sanatçının kalemine bir saygı duruşu belki de. “This pen only had good ideas”. Yani “Bu kalemin yalnızca iyi fikirleri vardı.” Satılık olmayan bu tek eserin öyküsü bir sanatçının da öyküsü.

Sigalot, Anna Laudel Contemporary’deki “İmparatorluklar Öncesi” isimli sergisinde ilhamını Roma ve Osmanlı İmparatorlukları’ndan alıyor. Roma doğumlu olan Sigalot, imparatorluğun efsanesi altında yaşayan bu şehirde büyümüş. Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul üzerindeki etkisinin Roma’daki deneyimine çok benzediğini söylüyor. Sergide paslanmaz çelik üzerine işlenmiş, ayna efekti yaratan İstanbul ve Roma haritaları sunuyor sanatçı.

Sigalot, iki aydır İstanbul’da sergi için üretimlerini geçici atölyesinde gerçekleştiren Sigalot’nun tamamını burada ürettiği ve sergide yer alan büyük ölçekli enstalasyonlardan bir olan “Olabilecekken Olmayan Her Şey Şimdi Oldu” isimli çalışması ilk kez sergileniyor. Sanatçı bu eserini kötü fikirlerini iyiye dönüştüren “günahlarından arınma” süreci olarak tanımlıyor. Sergi, 26 Ekim’e kadar izlenebilir.

Galata Rum İlkokulu’nda fotoğraf, enstalasyon

Galata Rum Okulu 20. Yüzyıl başındaki gelişmelere bağlı olarak açılan eğitim kurumlarından biri. Neo klasik üslubuyla Galata’daki okul 2012 yılından bu yana birçok kültürel etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Burada 30 Eylül’e kadar 3 sanatçının sergisini gezebilirsiniz. Birinci katta fotoğrafçı Ani çelik Arevyan’ın “Olduğu Gibi” isimli fotoğraf sergisi var. Sanatçını 30 yıl boyunca dünyanın farklı bölgelerinde zamansal ve mekansal boyutları gözetmeksizin çektiği fotoğraflar yer alıyor.

İkinci katta Galeri Nev’in yöneticisi Deniz Artun’un küratörlüğünde gerçekleştirilen Necla Rüzgar’ın “Çok Kalpli Varlık” isimli sergisi var. Sanatçı, “Çok Kalpli Varlık”ı, farklı tür ve özelliklere sahip canlıların, durumların ya da düşünme biçimlerinin iç içe geçmesi olarak tanımlıyor. Sergi, bu varlıkların, canavarların, çirkinliklerin ve kötülüklerin karşısına çıktığı masalsı bir mücadeleden sahneleri andırıyor. “Tanrı’nın Kuşları” tek başına ve özellikle görülmesi bir enstalasyon. Üçüncü katta da Gülçin Aksoy’un Koro” isimli sergi yer alıyor. “KORO”, Derya Yücel’in küratöryal iş birliğiyle videodan yerleştirmeye, dokuma/halıdan fotoğraf ve performansa Gülçin Aksoy’un çeşitli mecralarda ürettiği son dönem çalışmalarından oluşuyor. Bu sergileri 30 Eylül’e kadar izleyebilirsiniz.

Arkas Koleksiyonu’nda Post-Empresyonizm

Eğer çağdaş sanattan daha fazla klasik resim sanatından hoşlanıyorsanız hemen Tophane-i Amire’ye gidin. Arkas Holding’in koleksiyonundaki eserlerden oluşan sergi Tophane-i Amire’nin görkemli galerisinde unutulmaz birkaç saat yaşatıyor. “Arkas Koleksiyonu’nda Post-Empresyoniz” isimli sergide yer alan eserler, Paris’ten yayılan fikirlerin etkisiyle modernist yaklaşımı benimseyen ve bunu kendi kültürel öğeleriyle harmanlayan pek çok Avrupalı sanatçıyı da temsil ediyor.

Pierre-Auguste Renoir, Louis Anquetin, Maxime Maufra, Theo Van Ryssellberghe, Paul serusier, Suzanne Valadon, Edouard Vuillard, Leo Putz, Louis Valtat, Maurice de Vlaminck, Kees Van Dongen, André Derain, George Barque, André Lhote eserleini göreceğinişz sanatçılardan birkaçı. Sergi tek kelimeyle şahane. Hepsi, karşısına geçip 15-20 dakika hayranlıkla seyredeceğiniz tablolar.

Post-Empresyonizm Paris’ten doğmuş. Resmin ifade biçimlerini zenginleştirme çabasına ivme kazandıran empresyonist kuşağın Fransız resim sanatını ulaştırdığı yeni hareket, Post Empresyonistlerin başlangıç noktası olmuş. 1880’lerden 1900’lere uzanan bu süreçteki sanatçıların ortak dertleri resmi, dış dünyayı objektif gerçekliğe en sadık şekilde resmetme eğiliminden koparmak ve yaratım sürecinde duyum ve düşüncelerini ön plana çıkarmak olmuş. Amaç, iç dünyasında yarattığı gerçekliği, kısacası kişisel bakış açısının tuvale yansıtmaktı. Bu benzersiz sergiyi 6 Kasım’a kadar gezebilirsiniz, kaçırmayın.

Ayşe Dural

Önceki İçerikİyi Okul
Sonraki İçerikSessizliği Büyüten Kediler
Saint Benoit mezunu. Bu okulda Fransızca ve İngilizceyi öğrendi ve çok sevdi; özellikle Fransızcayı. Sonrasında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Eğitim hayatına İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nde devam etti. Çalışma hayatına Garanti Bankası Halkla İlişkiler Bölümü’nde başladı. Sonrasında dergiciliğe adım atarak Gelişim Yayınları’nda çalışmaya başladı. Türkiye’nin ilk “copyright” dergisi Marie Claire’de çalıştı. Suha Arafat’tan Orhan Pamuk’a kadar pek çok kişiyle söyleşiler yaptı, kadın hakları konusunda araştırmalar yaptı, modayı yakından takip etti. AMICA, BIBA gibi dergilerde çalıştı. Yazı İşleri Müdürlüğü yaptı. 2000-2006 yıllarında The Gate dergisinin yayın yönetmenliği yaptı. Koç Holding’in Bizden Haberler dergisinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Daha sonra PR ajanslarında Medya İlişkileri Yönetmeni olarak çalışmaya başladı. Böylece artık haber yapmayacak, ama haberi gazetecilerle paylaşacaktı. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesinin medya ilişkileri yönetmenliğini üstlendi. Yasemin Sungur’la birlikte Kültür Sanat Ajansı’nı kurdular. Kitap editörlükleri yaptı. Dural, basında ve halkla ilişkiler konusunda edindiği tecrübe, bilgi ve deneyimi, danışmanlık, eğitim ve seminerler aracılığı ile yeni nesillere aktarmakta ve martidergisi.com için röportajlar yapmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz